Showing posts with label din/religion. Show all posts
Showing posts with label din/religion. Show all posts

Sunday, April 27, 2008

feto'nun dış ve iç dünyası

Bir hesabı olmalı milletimizin her ferdinin. Ülkesini ve milletini seven her şahıs "Ben şu kadar yatırım yaparsam, ortaya şu kadar enerji koyarsam, içinde bulunduğum çağda cereyan eden hadiselerin rüzgarını şu kadar arkama alırsam, hızımı şu kadar artırırsam, bu yolu şu kadar bir zamanda katedebilirim.." demeli ve bulunduğu konumda milli kalkınmanın bir yanını teşkil etmeli..

(Fethullah Gülen, Kırık Testi, 2002, s.322)


Benim, şimdiye kadar bütün duam, bütün ızdırabım, insanların Allah'ı bulması, O'na inanması yolunda oldu. Her gün, yana yakıla dua ediyorum: "Allah'ım, ne olur, bahtına düştüm!" diye sızlanıyor ve "Ne olur Allah'ım, insanlar Seni tanısın, Sana inansın!" diyorum. O kadar ki, bunun için her gün birkaç efa ölüp ölüp dirilmeye razıyım. Bunu anlayamayanlar, imanın ne olduğunu bilmeyenler, onun hasıl ettiği zevk-i ruhaniyi tatmamış olanlar, Cennet'in lezzetini, Cehennem'in işkencelerini ruhlarında hissetmeyenler, insanlığın ızdırabını bir defa olsun vicdanında duymamış olanlar kalkıyor, sizin ızdırabınızı, derdinizi, çabanızı başka mecralarda görmek istiyorlar... devletmiş, hükümetmiş, siyasetmiş... maksatları bunlar olup, bütün hayatlarını bu yolla elde edecekleri menfaate bağlamış bulunanlar, iman adına, Kur'an adına çekilen ızdırapları da aynı kategoride değerlendiriyorlar.

(Fethullah Gülen, Kırık Testi, 2002, s.402)


burnuna pis kokular gelen var mı? sahtekarımtrak sanki.. hımm..?

dininin hastasıyım amca

yine haber vermeye geldim. bir sübyancı tecavüzcüden bir de bilmemkaç karılıdan. ortak noktaları hiper-"dindar" olmaları. o kadar dindarlar ki, peygamberi taklit edebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar:

1- "... Bursa'da 9 Ocak 2003 tarihinde Nilüfer Evlendirme Dairesi'nde, kendisinden 50 yaş küçük hafız Ayşe Yılmaz'la nikah masasına oturan ve uzun süredir aşırı dinci Vakit Gazetesi'nde köşe yazarlığı yapan Hüseyin Üzmez Mudanya'da gözaltına alındı. İnegöl İlçesi'nde oturan 14 yaşındaki B.Ç.'ye tecavüz ettiği iddia edilen Hüseyin Üzmez'le birlikte küçük kızın annesi ve babasının da Mudanya Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. ...
... Hüseyin Üzmez'in birlikte olduğu 14 yaşındaki B.Ç. ve babasının şikayeti üzerine gözaltına alındığı ortaya çıktı. B.Ç.'nin annesi L. Ç. ise ‘Kızını fuhuşa zorlamak’ suçundan tutuklandı. ...
... Adının açıklanmasını istemeyen Ç. ailesinin bir komşusu, mobilyacılık yapan baba B.Ç.'nin geçen Salı günü kızı B.Ç.'yi dövdüğünü ve ailenin küçük kıza Hüseyin Üzmez'le birlikte olması için baskı yaptığını ileri sürdü. ..."

bu adam şimdi 78 yaşındaymış. ne diyelim? maşaallah valla.. ne diyebiliriz ki?
vakit ne demiş? "çirkin komplo", "çirkin komplo", "çirkin komplo"...... eminim öyledir.

"Hüseyin Üzmez'in 5 yıl önce Bursa'da nikah kıydığı kendinden 50 yaş küçük Ayşe Yılmaz'ın ailesi bu evliliğe karşı çıkmış ve nikaha gitmemişti.
Bursa'nın Arabayatağı Mahallesi'nde kuruyemişçilik yapan kayınpeder Mustafa Yılmaz sonradan bu evliliği onayladıklarını, “Peygamber Efendimiz de Ayşe anamız 9 yaşındayken evlenmişti. Kızımın evlenmesine ilk zamanlar karşıydım ama sonradan normal karşıladım” demişti."
.... saygılar.

4 saat sonra gelen güncelleme:

olayın içinde kızın anası da varmış. burda.
hüseyin beyin biyografisi şurda. (az daha katil oluyomuş)
suikastın gerekçeleri ise burda. aferin.

2- "... Eğer bir ihtiyaç sözkonusuysa evlenirsiniz. Ve bütün ihtiyaçlarını üstlenirsiniz. İkinci, üçüncü evliliklerin bir bedeli var. Evinin kirasını öder, çocuklarını okutursunuz. Baba olarak da sizi tanır, hayat bu şekilde devam eder. Ama bunlar sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayıp, paçavra gibi atıyorlar. Bu kadın haklarına yapılacak en büyük saygısızlık ve hakaret. Kadın saygı duyulması gereken bir varlık. Allah’ın yeryüzündeki en büyük sanatı insan. İnsanı kadın dünyaya getiriyor. Bu kadar kutsal kadına toplumda büyük saygısızlık var. ..."
saygı duyuyosun demek.... bilmukabele.

"... Birileri rızasıyla evleniyorsa kimsenin bir şey demeye hakkı var mı? Ama hukuksal olarak haklarını yerine getirmezseniz, buna inancım da şiddetle karşı çıkar, ben de. Bizim inancımızda mecbur olsa bile, düşünülebilecek en son şey boşanma. Evlilik kutsaldır. Peygamberimize de bu hususta bize göre Allah daha fazla hak tanımış. Allah’ın tanıdığı bu hakkı da kimse Peygamber’in elinden alamaz. Eğer bir adam Müslümansa, Peygamber’i tanıması yeterlidir, kimseye bakmasına gerek yok. Benim kitabımda Peygamber var. Hukuksal olarak endişem yok. ..."
al hadi... buna ne diceksin? peygamber harem kurmuşken hele? haklı valla adam.

"... Mustafa Karaduman, "Eğer tekeşlilik mümkün olsaydı umumhaneler, kerhaneler olmazdı. Yasal olan her şey doğru mu?" dedi. ..."
tekeşlilik mümkün mü değil mi bilinmez.. ama anlamıyorum, erkekler için mümkün değilken kadınlar için nasıl mümkün oluyor?
paygamberin tayfası tarafından (bkz. 2)"azledilen" kadınlar bundan sonra ancak "satılabilecekken", erkekler neden buldukları her deliğe girmelidirler? e peki, cenab-ı rabb'il alemin niye erkek /kadın oranını 1 /5 yapmamış?

neyse bunları söylemek bana düşmez. linklere buyrun:
Muhammed'in Cinsel Hayatı 1
Muhammed'in Cinsel Hayatı 2
izin sağlam yerdenmiş. 9 yaşındaki kızlarla rahat rahat evlenip gerdeğe girebilirsiniz.

Friday, April 25, 2008

yallah namaza ! yoksa işte böyle olur mazallah :

işte geçen hafta bir lisenin din dersi kapsamında izletilen ve öğrencilerde davranış bozukluğuna neden olan hiper-dandik bi arap filmi. kesinlikle iğrenç ve dinden imandan nefret ettiren bi film. ibret olsun diye izlemekte yarar varmış, "bilenler" öyle diyo :)









Tuesday, March 4, 2008

allahın ayeti humeyni'ye geeeeeeel:

sabah sabah saçımı başımı yolduran bu mektubu buraya da yapıştırayım dedim. buyrun size "allah" adına işgal, tecavüz, kölelik...
ört başını bacım sen daha ört. iğrenç bi varlıksın sen. sen günahın ta kendisisin. ört ki penisi kopasıcalar tahrik olmasın canım. günaha sokma onları.
neymiş? türbanlı kadınlar şeriat istemiyorlarmış da sadece başlarını örtme özgürlüklerini kullanıyorlarmış...
neyse susuyorum.. ülkemin içine ettiniz ya, ben daha ne diyim..?



Sevgili Türkiye'deki dostlarım ve kardeşlerim,

Devrim sırasında devrim muhafızları tarafından önce tecavüz edilip, daha sonrada ipe gönderilen çok sevgili kız kardeşim Mehtab'ın anısına...

Bu mektubu sizlere yazmamdaki neden bizim 30 sene kadar önce yaşadığımız o talihsiz ve karanlık günün Türkiye için de yaklaşıyor olduğunu görmem ve bundan daha derin olarak kalbimde hissetmem oldu. Türban yasasının mecliste onaylandığı tarihin İran İslam devriminin olduğu güne denk gelmesi kalbimde bunun ilahi bir güçten gelen uyarı fişeği olduğu hislerini uyandırdı ve bu mektubu kaleme almaya karar verdim. Biliyorum hepiniz kalbinizde karanlığın otoritesini hissettiniz. Karanlık otorite gelmeden hissettirdi yaklaştığını.

İran İslam devriminden 1 hafta kadar önce Türkiye'ye gecen, uzun bir sure burada yasayan ve daha sonra Kanada'ya iltica eden ve hâlihazırda bu ülkede felsefe öğretmenliği yapan bir İranlıyım. Atatürk'ün aydınlık Türkiye'sini çok seviyorum ve yüreğim kan ağlayarak İran'da "O gün" gelmeden önceki olayların sanki bir tekrarını sinemada izliyor gibi Türkiye'de görüyorum. Yobaz karanlığında hunharca katledilen kız kardeşim anısına sizlere yalvarıyorum ki, sakin olmaz demeyin! Sakin Türk Ordusu olduğu surece olamaz demeyin çünkü aşağıda anlatacağım gibi o gün geldiğinde tüm orduların eli kolu bağlanabilir. Bizim ailemiz İran'da laik, sol görüşlü ve aydın bir aile idi. Devrimden 1 ay önce bize bile söyleseler idi 1 ay sonra durum bu olacak diye biz bile güler geçerdik, "deli misin?" diye sorardık belki de. Belki de derdik ki "Şah'ın bu güçlü ordusunu nasıl yenecekler de Şeriat karanlığını getirecekler?".

Sizlere önce Iran İslam devriminin nasıl geliştiğini kısaca anlatmak istiyorum çünkü Türkiye'deki gelişmelerle çok büyük benzerlikler mevcut.

İRAN İSLAM DEVRİMİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN AYAKLAR:

1-Büyük kesimi fakirleşen halk dincilerin pençesine düştü. Bu halk yiyecek, giyecek gibi ufak yardımlarla onların safına çekildi. Beyinleri yıkandı ve fakirliklerinin temelinde kirli ve dinsiz rejim olduğu benliklerine yazıldı. Açlıkla boğuşan halk bu cehaletin pençesine kolaylıkla düştü ve rejime düşmanlaştı. (COK FAKIRLESEN TURK HALKINA DA AYNI SEYLER YAPILIYOR)

2-Hep demokrasi ve özgürlük dendi. Humeyni devrimi yapana kadar hep demokrasi ve özgürlük vaat etti. Bu şekilde birçok sol görüşlü insanları da kendi saflarına çekti. Bu insanlar devrim akabinde ipe giden ilk insanlar oldu. (TURKIYE'DE DE HEP DEMOKRASI VE OZGURLUK DIYORLAR)

3-Emir komuta zincirinde yapılanmış olan din adamları halkı kontrol altına aldı. (BASI ABD'DE YASAYAN MALUM TARIKAT'IN YAPILANMA BICIMI OLAN "ABI" YAPILANMASI BU EMIR KOMUTA SEKLIDIR VE DEVRIMIN EN ONEMLI AYAKLARINDAN BIRISI BU EMIR KOMUTA YAPILANMASIDIR. BU EMIR KOMUTA YAPILANMASI DEVRIMIN HALK ORDUSUDUR VE DEVRIM SIRASINDA BU EMIR KOMUTA COK KISA ZAMANDA COK BUYUK KITLELERE EGEMEN OLUR.)

4-Kargaşa ve kaos ortamında askeri Kışlalar basildi. Ellerinde Kur'an ile kışlalar ele geçirildi. (BU AYAGA COK DIKKAT EDELIM CUNKU DEVRIM SIRASINDA TURK SILAHLI KUVVETLERINI ELE GECIRMENIN EN ANAHTAR AYAGI BUDUR.)

Türk silahlı kuvvetleri bildiğim kadarı ile 600-800,000 kişiden oluşan bir kuvvettir. Yalnız unutulmaması gereken gerçek bu ordunun ancak %0,1(Binde Bir) lik bir bolumu rejimin muhafızıdır. Yani Harp okullarında eğitim görmüş subaylar ancak bu kadardır. Geri kalan %99.99 er rejim muhafızı değildir. Onlar emirlere göre hareket eden vücut parçalarıdır. Beyin olan ise az sayıdaki subaylardır. Iran devriminde kargaşa ve kaos ortamında kışlaları basan yobazların ellerinde Kur'an ile erleri geçerek direnen subay ve komutanları katlettiler. Burada kilit nokta ellerinde Kur'an ile harekete gecen büyük halk kitlelerine karşı erlerin silah kullanmakta zorlanacağı gerçeğidir. Zaten kullansalar bile cahil ve beyni yıkanmış halk öyle bir kudretle kışlalara saldırmıştır ki sonunda kışlalar teslim alınmıştır. O askerin açtığı ateş sonucu halktan çok ölen olmuştur ama sonuçta bir noktada erler silah bırakmak durumunda kalmışlardır. Erin kendi başına alacağı savaş inisiyatifi düşmana karşıdır. Ama büyük kitleler halinde ve ellerinde kuranlarla üzerine gelen kendi halkına karşı bu kararlılığı göstermesi mümkün olamaz. Yani er buna bir noktadan sonra direnmez yâ da direnemez. Çünkü o er karşısındakinin karanlık bir devrim yapacak olan insanlar olduğunu bilecek bilinçte de değildir, kaybedeceği aydınlığın ne olduğunu da. Bunu bilecek olan sadece subaylardır. Ve kanlarının son damlasına kadar savaşacak olanlarda bu konuda aydınlanmış Türk subaylarıdır. Ama yukarıda bahsettiğim üzere onlar ordunun sadece ve sadece en fazla binde birini teşkil ederler. Yani devrimin asil savunucusu Türk ordusunun tümü değildir, sadece subay kademesidir ve erlerin durduğu ve etkisizleştirildiği noktada o subay kademesinin yok edilmesi kolay olacaktır. İran'da ordu bu şekilde etkisiz hale getirilmiştir. "Er düşman işgali durumunda durmaz ve etkisizleştirilemez, sonuna kadar da savaşır, ama büyük bir kudretle gelen kendi halkı karşısında durabilir."

Şu aşamada aldıkları bu büyük ivme ve arkalarındaki çok büyük güçler ile onları normal yollardan durdurmak çok zor olacaktır. Ve bunların durdurulmadan hareket edeceği her gün ivme ve güçlerini artıracak ve isi zorlaştıracaktır. Silahlı kuvvetler ne kadar erken hareket ederse o kadar iyi olur. Sonra geç olabilir. Silahlı kuvvetlerin su veya bu neden ile eli kolu bağlı ise ki öyle görünüyor bu durumda silahlı kuvvetler "O GUN" geldiğinde kışlarını nasıl muhafaza edeceğinin planını çok iyi yapmalıdır. Çünkü kilit bu noktadır. Silahlı kuvvetler etkisiz hale getirilemedigi müddetçe devrim başarıya ulaşamaz. Bu nedenle her askeri kışlaya normal erlerin haricinde kışlaları kanının son damlasına kadar savunacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" oluşturulmalı ve bunların böyle büyük bir halk hareketine karşı erlerden önce devreye girip, erler
şaşkınlıklarını üzerlerinden atana kadar çatışmaya girmeleri sağlanmalı ve burada kazanılacak vakit ile gerideki subaylar erlerin dağılmasının önüne geçmelidir. Yani ordunun esas gücü ve gövdesi olan erlerin kontrolü kesinlikle kaybedilmemelidir. Iran ordusunun böyle bir hazırlığı olmadığı için gafil avlandı.

Oluşturulacak olan "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" yobazlar ile çatışırken, erlerde üzerlerindeki şaşkınlığı atacaklar ve subayların organizasyonu ile çatışmalara destek vereceklerdir. Oluşturulacak "OZEL CUMHURIYET DEVRIM MUHAFIZLARI BIRLIKLERI" çok özel eğitilmeli ve de Atatürk'e ve devrimlerine cani pahasına savunacak şekilde inanmış olmalıdırlar. Aksi halde basarîsizlik kaçınılmazdır. Çünkü en son Lübnan'da gördüğümüz üzere davasına inanmış bir kaç yüz Hizbullah Militanı dünyanın en iyi ordularından birisi olan İsrail ordusunu ağır zayiatlarla yenilgiye uğrattı.

Sevgili dostlar ve kardeşler, elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım çünkü aydınlığı savunmak durumunda olan sizler İran'ın geçtiği bu karanlık tüneli anlamak durumundasınız. İran'ın bu acı tecrübesi sizlerin uyanık olması için bir şans olur umarım.

Aşağıdaki birinci linkte İran'ın devrimin hemen öncesi görüntüleri ile hemen sonrası görüntülerini bulacaksınız. Orada göreceğiniz üzere Iran devrim öncesi belki su anki Türkiye'den bile daha modern. Yani olmaz, olmaz demeyin. İkinci linkte ise Devrim lideri Humeyni'ye kadınların şiir okuması. O linki vermemin nedeni ise o koltukta bir gün bugün ABD'de ikamet eden malum cemaatin başı olan şahsın oturabileceği ihtimalidir. Acı ama sanki tarih tekerrür ediyor.

http://www.youtube. com/watch? v=Gj1rSmQ5kvg
http://www.youtube. com/watch? v=rO2rf8KPacI

Benim çok sevgili kız kardeşim Mehtab anısına yapabileceğim bu kadar. Elimden geldiğince sizleri bilgilendirmeye çalıştım. Ama sizin geride kalan, aydınlık yarınlar bekleyen kızlarınız, kardeşleriniz, çocuklarınız ve Mehtab'lariniz için yapabileceğiniz çok şeyler var karanlık "O Gün" çökmeden önce Atatürk Turkiye'sine... Yapabileceğiniz ilk şey bu mektubu bildiğiniz, tanıdığınız insanlara ulaştırarak daha fazla insani uyandırmak olabilir. O acı çok büyük acı sevgili kardeşler, anlatmak istemiyorum içinizi karartmamak için ama sevgili kardeşim Mehtab keşke bu dünyaya gelmemiş olsa idi de "O gün" o acı sonu yaşamamış olsa idi o karanlık ve pis yobaz şehvetinin pençesinde. Allah sizleri ve Atatürk Türkiye'sini korusun o yobaz karanlığının sevgili kardeşim Mehtab'a gösterdiği acı sondan. Anlatamıyorum onu yobazların nasıl katlettiğini, elim varmıyor yazmaya, dilim gitmiyor anlatmaya... .

Mohsen Yazd

Friday, February 22, 2008

kıymet nadir bindebir'e ve tanrıçaya;

sayın goddess artemis, günümü aydınlattınız yorumunuzla :) (aslında karartmaya yakın bir aydınlatma oldu gibi.. hm hm hm.) kıymet nadir bindebir kişisi de "bu delilere dikkat" listemde yerini aldı. sadece birkaç yazısını okudum ama, yine de, -söylemezsem çatlarım- hastası oldum :) kendisinin aslında "kim" olduğu konusunda merakınızı paylaşmakla beraber, aslında gerçek ismini öğrenmenin ne kadar alakasız olacağını düşünmüyor değilim. kendisinin değil de anne-babasının etiketi olacak sonuçta ismi :p neyse, fazla dağılmadan, acaba başka hangi faaliyetlerde bulunuyor, en merak ettiğim bu oldu. yoksa "gerçek adı" ile daha ılımlı yazabileceğini pek sanmıyorum.

bindebir'in fırıldak demirel'le ilgili yazısının sonunda da şunu görünce dayanamadım yine, bir ayaküstü blog yazısı şettireyim dedim: "okuyucuya zihin açan soru: Neden islamiyetten başka hiçbir dinin –kovaladığı- Salman Rushdiesi, Teslime Nasreeni, Theo van Goghu, karikatüristi yoktur?"

kısmi kişisel cevabım: soruyu sorarken kendisinin aklında ne vardı, bilemiyorum. ama bence dinlerin de belli bir ömürleri oluyor, canlılar gibi hani. alınyazısı işte, neylersiniz.. sadece "bugünlerde" en göze batan saçmalıklar islamiyet'le alakalı hususlardan çıkıyor diye diğer dinler daha iyi, daha modern, daha insani, daha cici filan olacak değil bence. kaldı ki, her din, hala, inananlarına da inanmayanlarına da eziyet etmeye devam ediyor. hıristiyanlık ve yahudilik artık "abi" statüsünde olduğu için ortalıkta pek görmüyoruz biz bunları. ama bakmayı bilince, onların yediği haltlar da kabak gibi ortada. bakınız papa.
çok değil, birkaç yüzyıl önce engizisyonda şurda burda yedikleri boklar ortada. ama o kızgın/azgın ergenlik dönemiydi. çocukken bi de evcilik oynardı ya bunlar, meleklerin cinsiyetini filan bulmaya çalışırlardı. yahudilere ne desem boş, isa'yı öldürdüler, daha ne olsun. ama kurban psikolojisi nelere kadir, bi türlü alamadılar hınçlarını, sapıtıp oraya buraya saldırmaya başladılar. ki saldırdıkları insanlar cellatları bile değildi. bakınız filistin.
bu karmakarışık yazıda söylemek istediğim tek şey şu aslında: biraz daha sıkıcak dişimizi mecburen. islamiyet henüz yetişkin bile olmadı. vuracak, kıracak, "herkesten nefret ediyorum" diyip odasına kapanacak. hazırlıkla olmak lazım hani, o bakımdan.

son olarak, yine tanrıça hanıma demek isterim ki; "din benim dinim değil, inanç benim inancım değil" demek bir nebze olsun iç rahatlatsa da, bu benim olmayan din ve inançlar benim değerli hayatımı değersizleştirmeye çalıştıkça susmak pek mümkün olacak gibi görünmüyor. zaten bu işte uzun vadeli bir çözümün olamayacağı belli ama aynı fikirdeki insanların varlığının somut kanıtlarını görebilmek de ferahlatıyor. sonuçta insanız, tanrı değiliz. onay olmasa da en azından etkimize "tepki" almak bile iyi bir şey. tepkiniz için de teşekkür ederim. iyi günler :)

Thursday, February 21, 2008

dininizi yamayın sevgili müminler, patlamış yine.

sevgili okurlar, konu din olunca pekçok insan pek bi hassaslaşıyor nedense. o yüzden pek bi uğraşıyorum kimseyi üzmemeye, kırmamaya. ama bazen "bedr'in arslanları" o kadar kazmalaşıyorlar ki, "bunları mı kırmaktan korkucam" diyorum.. önce buyrun tıkıldayıp okuyun...

şimdiiiiiiii, a kazma, sen bana inandığın tanrıyı bi zahmet tarif eder misin? tanımı gereği "tanrı" mükemmeldir ya hani; sen kalkmış, tanrının insanları eşit yaratmadığını, hele hele arapları diğerlerinden üstün yarattığını iddia ediyorsun. (araplar üstün di mi, güleyim bari..) cennetin dili arapça'ymış. tüh tüh.. nasıl anlaşcaz orda birbirimizle? hoş, "cennet" kadar sıkıcı bi yere yalvarsalar gitmem ya, arapçanızı buyrun siz öğrenin. mazallah, mümin kardeşlerle anlaşmayı bırakın, hurilerle anlaşamamak en beteri. muhtemelen sadece arapça biliyodur onlar. "evet işte böyle devam et!" filan diyemezsiniz, yazık olur. malum, kendisi bakire, eğitilmesi lazım. ama ölmeden önce arapça öğrenemeyenler üzülmesin, dil dile değmeden dil öğrenilmezmiş ya, tersten okursak, burda on yılda öğreneceğin arapçayı orda 1 yılda sökmek mümkündür herhal. e sonsuza kadar vaktin olması da cabası.
inandığın tanrı mükemmelliğin doruklarında belli ki. sanırım bi de erkek galiba. gay mi acep, öve öve bitirememiş hemcinslerini.. kadınlar da süs, temizlikçi, bakıcı, çocuk doğurucu/bakıcı, ...ikilip atılmak için ideal. kullan-at cinsinden. ama unutulmaması gerekir ki "kadınlarınıza arkadan yaklaşmayın". çok ayıp. ha bi de, paketi açılmış mamülleri satın almayınız. bilinçli tüketiniz.
sevgili yurdumdakiler dahil, bütün dünyadaki zengin müslümanlara da selam ederim. orucunu tutup senelik zekatını verdin mi 300 liralık? ooooohhh, bitti! daha ne olsun kardeşim? devam et sen bacağındaki pantolona, elindeki çantaya, ayağındaki ayakkabıya, kıçındaki dona milyarlar saymaya. nasılsa zekat verdin zaten, vicdanın rahat. "ben bu parayı mümin kardeşlerimi sömürerek kazandım" deme kendine de başkasına da. utanma hiç, yüzün kızarmasın şehir içinde hayvan gibi benzin yakan jiplere biniyosun diye. her şey insanlar için tabii ki, sömür. sömür herkesi, her şeyi. iyi ki varsın, hastayız sana. sen olmasan ne yapardık? kimin/neyin kurbanı olup da öbür taraftaki adaleti beklerdik? mazallah, biraz akıllı olsak en azından "lan kim öttürüyo bizi" derdik di mi? allah saklasın.
bu arada sen örtsene şu başını. o görünen her bir tel saçın yılan olup sokacak seni cehennemde. ben medusa'ya hastayım diye böyle şeediyorum. bi de cehennemde türkçe konuşuluyomuş.

mehmet paksu'yu tanımak için şuna;
mezarlıklardaki hayaletler ve cennetin sayko çocukları için buna tıkıldayınız.


ne demiş büyük düşünür zazie? "j'avance, avance à reculons"
(ilerliyorum mütemadiyen, geriye doğru)

Monday, January 21, 2008

hicap memleketi #1

güne son zamanlarda olduğu gibi korkunç bi paranoyayla başladım. memleketimden uzaktayken beni bir türlü bihaber bırakmamayı amaç haline getirmiş Böcük Samsa arkadaşıma el sallıyorum burdan. her allahın günü Türkiye'nin her türlü saçmalığını gözlerimin önüne sermese olmuyor. kazmaların elinde oyuncak olmuş memleketim.. aaah ah!..

birinci haberimiz "takkeli logoya soruşturma": efendim, Mersin Milli Eğitim Müdürlüğü'nün -kim bilir orda kaç ay kalmış- logosundaki elemanın takkeli olduğu ve sağdan sola okuduğu ortaya çıkmış. bence yanındaki kız çocuğunun başı bağlanmalıydı. 8 veya 9 yaşında gösteriyor zaten. namahrem!

ikinci haberimiz hiper-komik, "Allah'ın sıfatları sorusuna soruşturma": Kırıkkale'de 12 lise kendi aralarında seviye tespit sınavı yapmışlar, devamı şöyle:
"Sınavın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi bölümünün 25'inci maddesinde yer alan ‘Allah’ın sıfatlarından hangisi yanlış açıklanmıştır?’ sorusunun cevap bölümünde ise ‘A) Deve, B) Sığır, C) Manda, D) Koyun’ şıklarının yer alması, Valilik ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından soruşturma başlatılmasına neden oldu." yorumsuz...


"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur."
- Salman Rushdie