Showing posts with label eğitim/education. Show all posts
Showing posts with label eğitim/education. Show all posts

Wednesday, September 10, 2008

Earthlings'ten...




http://www.imdb.com/title/tt0358456/

Friday, August 15, 2008

inappropriate science :)

"Lastly, cultural anthropology, what this course is about.
Originally, we were expected to go out to far parts of the globe to study “savages” or “primitives”---modern societies were left to sociologists.
We no longer use these words, because inappropriate.
Basically cultural anthros ended up studying everyone but western Europeans and North Americans, who were left to sociologists.

There was an assumption that primitives were living fossils, the remnants of past stages in human evolution. Thus we could learn about our past by studying modern primitives, saw them as living ancestors."

Prof. James Howe from Massachusets Institute of Technology, 21A.100 Introduction to Anthropology, Fall 2004, lecture notes: 1.
http://ocw.mit.edu/OcwWeb/Anthropology/21A-100Fall-2004/CourseHome/index.htm

Sunday, June 15, 2008

ÖSSzede

iki adım ötedeki okulda dönüşümlü olarak kenan doğulu'nun 10. yıl marşı versiyonu ve "allah yoluna cengedelim şan alalım şan" diye giden mehter marşı çalınırkene (ve arada nedense atatürk'ün "ne mutlu türk'üm diyene" haykırışları dinletilirkene) ve tam da şu anda ezan okunmaya başlanmışken ben de çılgınlar gibi terleyerek(ten) adını yazamadığım kardeşimin bir yaşında çekilmiş fotoğrafına bakarak(tan) "ay naaaptı acep" diye kendimi paralıyorum. gelse de kurtulsak, hayat bayram olsa! (ezan bitti ve marşlara devam, aman yarabbi!)
allah bu öss belasını başımıza getirenin belasını versin. amin!

Friday, June 6, 2008

use me please i'm nirodh :



burdan izleyemezseniz şurdan izleyin, ekmek bulamazsanız pasta yiyin.

Wednesday, May 7, 2008

müstakbel üniversitem KUL :)



daha önce karmakarışık bir yazıda belirttiğim gibi eylül'de belçika'ya gidiyorum. memleketin en iyi üniversitelerinden biri olan kuleuven'da "sosyal ve kültürel antropoloji" masteri yapıciim. blogun solundaki link listesindeki görünür artış ve antropolojiyle ilgili sitelerin ve blogların eklenmesi de şahidim, konuyla ilgili araştırmalarıma başlamış bulunmaktayım. gururluyum, huzurluyum. eş dost bilsin öğrensin diye okulumu "satmak" üzere yazıyorum efenim: önce okulumu biraz pohpohliciim, sonra da meşhur böceğini anlatıciim :)

times higher education'ın sıralamasına göre dünyada 61. çinlilerin hazırladığı ve son yıllarda epey revaçta olan academic ranking'e göre ise dünyada 102-150 arasında bi yerlerde olan okulcuğum 1425'te kurulmuş efenim. (sıralamalar da pek bi şeyin göstergesi değil hani, mezunlar derneğinin faal olup olmaması bile etkiliyor bu araştırmaları.) tabii ki babamın deymiyle bir "papaz mektebi"ymiş. (hoş, babama kalsa bu okul hala bir kasabanın papaz mektebi.. üniversitelerin tarihine başka bi yazımda değineyim.) okulu papa kurmuş, kutsanmış yani. benelüks bölgesinin en eski üniversitesi olarak geçer. leuven şehrinden bahsetmek çok gereksiz herhalde, minicik bi yer işte, kadıköy bile olamaz yani. ama yeşil ve şirin, bakınız.


yukardaki fotoğrafta okulun kütüphanesini ve meydandaki böceği görüyorsunuz. kabul mektubuyla birlikte gelen kataloğun her sayfasında yer alan bu leuven böceği anamın babamın içine dert oldu, günlerdir soruyolar nedir bu diye. böceciği google'layınca öncelikle kendisinin hakkaten böcek olduğunu öğrenip rahatladım. peanut kişisinin blogunda kısa bir açıklama buldum: böcek, şehre, üniversitenin kuruluşunun 575. yılı anısına hediye edilmiş (yani 2000 yılında gelmiş oraya). antwerp'li sanatçı jan fabre tarafından yapılan "iğneye saplanmış böcük"; bazılarına göre bilim ve sanatın biraraya gelişini, bazılarına göre "bilgi"yi, bazılarına göre -böcüğün 400 milyon yıllık bi tür olmasından dolayı- "doğanın hafızası"nı temsil ediyormuş. (bi de fabre küçükken böcük koleysiyonu yaparmış. bi sayko belçikalı daha :)
carrie jenkins'in blogunda yazanlara bakılırsa kütüphanenin hikayesi ise pek bi hüzünlü: birinci ve ikinci dünya savaşları sırasında iki kez yakılan kütüphanedeki 1425'ten beri toplanan bütün elyazmaları ve eserler tarih olmuş. (kafamı duvalara vurmak istiyorum sayın seyirciler!) 1968'de flamanca konuşanlarla fransızca konuşanlar leuven katolik üniversitesi'ni parçaladıktan sonra da kütüphaneyi bölmüşler bi de: yarısı flaman kısmı olan KUL'a, diğer yarısı da valon UCL'ye geçmiş. (kısa keselim, kütüphaneye gelen vurmuş giden vurmuş!)

bölünmeden önceki ve sonraki beynelmilel alumni listeleri aynı oranda ilginç bence. hücreci christian de duve ve "basic income"cı philippe van parijs'i valonlara kaptırmışız ama pakistan'ı nükleer güç yapan abdül kadir han'ı flaman kısmı yetiştirmiş. habsburg hanedanının başındaki otto von habsburg kişisi de ayrı bi renk katmış listeye :) (gerçek adı inanılmaz: Archduke Franz Joseph Otto Robert Maria Anton Karl Max Heinrich Sixtus Xaver Felix Renatus Ludwig Gaetan Pius Ignatius of Austria, later of Austria-Este)
ayrıca, erasmus bile uğramış üniversiteme! heyt beee! :)


not: yazdıktan 10 dk sonra "totem" denen böcükle ilgili bakınız şunu buldum.

Friday, April 25, 2008

yallah namaza ! yoksa işte böyle olur mazallah :

işte geçen hafta bir lisenin din dersi kapsamında izletilen ve öğrencilerde davranış bozukluğuna neden olan hiper-dandik bi arap filmi. kesinlikle iğrenç ve dinden imandan nefret ettiren bi film. ibret olsun diye izlemekte yarar varmış, "bilenler" öyle diyo :)









Wednesday, April 23, 2008

savulunuz sayın belçikalı kardeşlerim, geliyorum galiba !



hmmm 11 gün olmuş yazmayalı.. son birkaç gündür yazmam için dürten lollius'a ve morinek'e sevgiler, selamlar. (ama lollis biraz çirkeflik yaptı hani o ayrı :p neyse... hastasıyım onun)

arada birçok şey oldu tabii de işte nerden başlasam.. öncelikle leuven'dan master kabulüm geldi. ama ben bir hafta boyunca reddettim bunu. "nasıl olur, neden kabul ettiler ki! ben istemiyorm artık! keşke kabul etmeselerdi de sorun çıkmasaydı! napcam ben şimdi" diye şaçmalayıp durdum. tabii pek çok sebebi vardı bunun:

1- bir gazetede staja başlicaktım. pek heyecanlıydım. "tamam be artık daldan dala konmicam. medya olayına girerim, burda kalırım" dedim. gazetecilerin hayatlarını ve anılarını okumaya başladım filan..
2- master ücreti senelik 5.000 euroydu. iki sene 10.000 ediyor.
3- bölüm "sosyal ve kültürel antropoloji".. şimdiiiii.... buraya nasıl başvurduğum hakkında hiçbi fikrim yok valla. nasıl olur yani.. antropoloji nerden çıktı? ne kadar anlamsız! zerre kadar gereği yok. paşalar gibi siyasette kalmalı ve ekmeğini yiyebileceğim bi alan seçmeliydim. örneğin ortadoğu siyaseti uzmanlığı..
4- asıl istediğim "quantitative analysis" şeysiydi, hem bi senelik hem de 540 euro. bi sene bekleyip tekrar başvuracaktım.

ancak kararım değişiverdi yine. eh benden de bu beklenir. neden?

1- gazeteden hala aramadılar. ve onlar aramadıkça aptal moody yapım sağolsun, çekeceğim çileleri daha bi düşünmeyeve işten daha bi soğumaya başladım. hoş, şimdi arasalar yine giderim ama, benim için çok belirsiz bi alan.
2- master ücretini af buyrun münasip bi yerimden uydurmuşum. o da 540 euroymuş. memleketimiz türkiyemiz de ehea denen naneye üyeymiş çünkü. illa 5000 ödemek istiyosam yeni zelandalı filan olmalıymışım.
3- birden neden başvurduğumu hatırladım: master olsun çamurdan olsun uleeeyyynnnn!!! belçika'ya dönmek istiyorum. ordahem okur hem çalışırım kendi yağımla kavrulurum. hayat bayram olur. gey/lezbiyen partilerine giderim hem. lövın'daki gölete ayaklarımı sokarım. atlar amsterdam'a giderim, güzel güzel dönerim. felan.
4- olay quantitative analysis masterına girmekse, bir senemi antropoloji masterını yaparak geçirebilirim orda. en azından sistemli olarak bi şeyler öğrenmeye devam ederim. başımda hoca olmadan ne kaddar ilerleyebildiğim ortada.

dolayısıyla klasik dengesizliğimden ve tembelliğimden beklenecek bi karar vermiş oldum. hemen arkadaşlarla bağlantıya geçtim. brüksel'de oda tutmak konusunda çalışmalara başladım. eralp'ciğimden meridien'deki yurdun fotoğraflarını çekip yollamasını istedim. okula "ben lövın'da diil de brüksel'de otursam olur mu? haftada kaç gün dersimiz olcak ki" diye bi mail salladım. muhtelif kuruluşlarda staj bakmaya başladım. çalışma iznimi ne zaman alabileceğimi hesaplamaya başladım. eylül başında italya'ya gitmeye karar verdim, dersler başlamadan önce. referans veren (daha doğrusu verecek diye adlarını yazmama müsade eden) hocalarıma teşekkür maili attım. kışın eralp'in yanına sussex'e gitme planları yapmaya başladım. gülseli'yle yine evde geçiriceemiz vodka-portakal akşamlarını hayal etmeye başladım. ...vs...



tabii yapılacak en önemli şey,önümüzdeki günlerde okula uğrayıp sosyal antropolojiyle ilgili bir sürü kitap alıp karıştırmak olacak. niyet mektubunda "olmuyo bu genellemeci disiplinlerle kardeşim. ben artık bu uluslararası ilişkilerde öğrendiklerimin tam tersi metodlar kullanmak istiyorum. bu bana entellektüel açıdan çok şey katıcak. hakkaten bakın" yazmak kolay tabii... iş ciddiye bindi artık. (ama belirtmek istiyorum, sevgili okurlarım; bir hiper-kazma gibi de başvurmadım tabii... aldık antropoloji dersi, biliyoruz azcık. hayır yani, en nefret ettiğim şey öyle atıp tutmaktır o yüzden şeettim.)

ama yine de içim rahat mı? değil. çünkü bu kabule ve karara gelen tepkiler kısaca şöyle:
- aile (anne-baba-kardeş): iyi olmuş canım, git tabi. tebrikler. (diyerek geçiştirme durumu oldu biraz)
- arkadaşlar: "aaaayy inanmıyoruuuum!!! lövın mııı?! kızım avrupa'nın en iyi üniversitelerinden biriiii! lövın hııı? çok çılgın. kesin git be manyak mısın burda kalıp napcan! oh oh süper!"
- amcam, bi asistan, ve belki de dünyanın geri kalanı: "s..tir lan! antropolji neymiş! bi halta yaramaz! gitme bence. gidip napcak salak mısın. niye başvurdun ki gerizekalı. onu bitircen de nolcak, afrika'da kabile mi incelicen?"

şindik burdaki sorun amcamın fikirlerine belki de gereğinden fazla değer vermem. ve zerre kadar onaylamıyor. kendine göre haklı da.. napıyım kardeşim!
bir kere "anlamlı" bi şey nedir? kime/neye göre? öööylesine durup dururken "ben hayatımı şuna adıciim! şunu yapıciim!" demem bekleniyor. ya da "ben şurda iyi para kırarım, hayatımın sonuna kadar rahat yaşarım, ekmeğini iyi yerim" desem olur. asıl problem hedefsizlik, peki ama bu neden bi problem kardeşim? işimin hayatımın merkezinde olmasını istemiyosam napıyım yani? siyasetten nefret ediyosam napıyım? tembelsem napıyım ulan! altın kural: tembel bi insanın en kolay becerebileceği iş, ya yaparken çok çok zevk aldığı, ya çalıştığını fark etmediği, ya da en azından çalışırken çok acı vermeyen bir iş olabilir. dolayısıyla zevkli ve ilginç bi bölümde akademisyenliktir bu benim için. amacım gidip bilmemne kabilesini inceleyip (sanki birer mallarmışçasına) manyakötesi sonuçlar çıkarıp ünlü olmak filan da diil. yeni bişeyler öğrenmek istiyorum sadece. ay bıktım ben bu hayattan.

şimdi gayet kendimden emin bi şekilde yazdım bunları ama karar da değiştirebilirim tekrar. eylüle kadar kesin cevap vermem gerekmiyomuş neyse ki. en acıklısı da, aldı beni bi paranoya yine: ya bu yaz okulu yüzünden buna da gidemezsem? tam da iğerine kabul edilmeme gerekçem. of allahım of!



amaaaan neyse. kabul şeysimi de yazıyım da dursun burda:

Dear Student,

Greetings from Leuven!

I am pleased to inform you that you have been admitted for the 2008-2009 academic year to the Katholieke Universiteit Leuven.

Your letters of admission will be posted to the address you provided in your application form and should be with you soon.

Should you have any further questions, please do not hesitate to contact us.

Kind regards,

International Office K.U.Leuven

Tuesday, April 8, 2008

fuck brussels! x 2

itinayla gelecek karartılırmış meğer. halbuki günüm ne güzel geçmişti. nelerden nelerden bahsedecektim blogumda.. kısmet değilmiş. böhüüüüüüü!!! bari red mektubumu yapıştırayım şuracığa:
(yalakalığımın belgesei olarak "nolur bi daa değerlendirin" temalı mektubumu da yapıştırayım hatta)


** High Priority **

Dear cien anos de soledad,

We thank you for your application in the Master of Quantitative
Analysis in the Social Sciences.

Unfortunately we cannot accept you at the moment. The reason for this
is that you will only get your diploma at the end of August and this is
the requirement for admission to the programme. Only at that moment we
are able to send you the embassy letter which you need in order to get
your visa. As the programme starts in half September you will not have
enough time to take your visa.

In case you would like to follow the programme in 09-10, you can send
us your final diploma by February so that we can take you into account
for the next selection.


Kind regards,


K. M.




Dear Ms. M.;

Thank you for notifying me about my application. I am so sorry to learn that the only obstacle before my admittance to the program is the fact that I am going to receive my diploma at the end of August 2008. That is why, I would like to clarify the following points:

First of all, I really want to attend this program, so I will also apply next year. But since I am going to grauate this year, I would like to start in September. Because if I start this year, it will be finished by next year; and I can be one step ahead to continue my education on doctorate level.
Secondly, you wrote that the only reason I am not accepted now is the reason that I cannot get the visa until mid-September. Actually, my passport type is what we call "green passport" in Turkey, which gives me the right to enter EU countries and live there up to 3 months without visa. So, if the visa problem is the only barrier, I will certainly have time to get my student visa even after I start studying in Brussels.
Thirdly, I know that my graduation in August seems to be an ambigious situation and you may think that maybe I will not be able to graduate. As a reminder, I would like to emphasize that only one couse left for my graduation which I could not take before because I went to Brussels for Erasmus exchange program. And, from my transcript, you can see that my grades are stable except for the Spring 2007 semester and I am a good student. So, I would like to assure you that, if my grades for this semester are good enough -which I think they will be- there is no reason for me not to be graduated in August.
Finally, I want to repeat that, I am writing this e-mail only because you informed me about the reason I am turned down. I will understand if I am not good enough or not eligible to start the program. But if the date of graduation is the only obstacle, it will sadden me very much to lose one year for nothing.

In light of the foregoing, can you please make my application taken into account again? I hope it is not too late.
But anyway, thank you for your concern in my application and for keeping in touch with me in every stage of the evaluation.
Best regards;

cien anos de soledad



ulan altı ay fransızca kasıp seneye fransa'ya mı gitsem?.. hatta en baştan başlayıp, mis gibi bi lisans daha mı yapsam?.. felsefe filan şöyle.. hem de üç yılda bitiyo. belki kafamı toplayabilirim.
hmmm.... paris'e gidebilir miyim acaba?.. bi yandan da college de france'ın derslerini takip ederim.. baharda eyfel'in ordaki parkta çimlere uzanıp kitap okurum. ordan sıkılınca luxembourg bahçesine geçerim.. hayat bayram olur... mu?
hepsini geçtim, aralıkta C1 alabilir miyim ki ben? hı? hı? hı? böhühühühühüüüüüüüü!!!! :'((

Saturday, March 22, 2008

haftalık rapor

hayvanların var ya hani, gittikleri yere "burası benim" işareti bırakma olayı.. ben de kepek bırakıyorum artık. çok çılgın di mi? ne kadar iğrenç olduğum umrumda bile değil, affedersiniz ama. beynimi yidimmm.

* * * * * * *

yaptıklarımı unutmayayım diye burayı günlüğe çevirdim sanırım.. neyse.. tıraşı kesip yazıyorum. bu hafta allah için ne yaptım?

- fransızca kursuna başadım. o aptal konsolosluğun sınıflarını şunlarını bunlarını yenilemediklerine inanamadım. çağdışı yöntemlerle ders yapmaya çalışıyoruz ve tabii ki olmuyor. dvd çıkalı 10 sene oldu hala video yu ileri geri sarmakla uğraşıyo hocamız. ama en bombası o 50'li yıllardan kalma olduğunu düşündüğüm kasetçalarlar (o zamanlar kaset var mıydı? kasetin çıktığı tarihi alın işte siz). inanılmaz bi şey. bi tanesini çalıp satıcam, acayip para kırarım. (en korktuğum şey de DELF sırasında o kasetçalarları kullanmaları, zerre anlaşılmıyor aletten çıkan sesten.) sınıfım pek dandik olmayan ama götleri arşta insanlarla dolu. "gruplaşmalar var hocam, beni aralarına almıyolaaaaar!" neyse.. almazlarsa almasınlar. hocam o manyak süper giyinen kadın, ayşe. bi insan baştan aşağı mor giyer mi yaaa? hastasıyım.

- hayat çok acımasız.. çılgın dersimin milliyetçilik ödevinin konusunu seçememekteyim.. ama o geldi beni buldu. pazartesi'ye kadar yapılacak ödevin konusu "milli nedir? milliyetçi kimdir?" hasbinallah ve nimel vekil diyorum, başka bişeycikler demiyorum.. bir yandan saçlarımı yolarken diğer yandan onu yazmaya uğraşıyorum. çok kötü olucak, bunu da biliyorum. neyse... sukhwinder singh dinliyorum ya, biraz neş'e saçıyorum arada sırada.

- bollywood'un filmi'si demişken.. "there'll always be stars in the sky" diye garip bi belgesel aldım okuldan. imdb'de felan kaydı yok ve sanırım 20 yıllık filan bi belgesel. bollywood filmlerindeki şarkıları filan anlatıyo. üç tane önemli şey öğrendim belgeselden:
1. sesi ezelden beri kulaklarımı tırmalayan en kıl olduğum bollywood playbackçisi lata mangeshkar kişisi gines'e girmiş 25.000 stüdyo kaydıyla. inanamadım! hoş.. wiki'de de yazıyomuş ama görmemişim.
2. hindistan'da film müzikleri dışında piyasada müzik yokmuş pek. hani.. tahmin ediyodum da, böyle öğrenmek pek bi garip oldu. meşhurolmak isteyen şarkıcı bu film işine girmek zorunda, girince de öyle devam ediyolar zaten. allahtan allah rakka rahman gibi iyi besteciler var da arada sırada doğru dürüst şarkılar çıkarıyorlar... (bayılıyorum adamın tam adını yazmaya.. adı allah ya.. ben olsam çarpardım.)
3. öğrendiğim en önemli şey raj kapoor'un ne kadar "kötü" bi insan olduğuydu.. yani, ölünün arkasından konuşmak gibi olmasın da (ne salak bi laf di mi), ya "kötü" ya da "cahil" bu adam, hayranları kusuruma bakmasın. (ki blogumu okuyan kişilerden raj kapoor hayranı çıkacağını sanmamaktayım ya neyse.) halkı resmen "dolandırarak" paranın dibine vurmuş bi kişi olduğu için yaptığını bi şekilde meşrulaştırma derdindeymiş meğer. ahanda (yaklaşık olarak) bunları söyledi: "halkımız kendi hayatlarında çok mutsuz ve umutsuz. biz de onlara hiçbir zaman sahip olamayacakları hayalleri satıp üç saat için de olsa yüzlerini güldürüyoruz. bunun sevinci bize yeter." pes be raj!!! sokaktaki adam röportajlarında da zavallı hint fakirleri "haftada en az üç kere sinemaya gidiyorum, dertlerimi böyle unutmaya çalışıyorum" gibisinden beyanatlar verdiler. yazık be. awaara gibi dandikötesi bi filmi çektin, parayı kırdın, e sonra allah için ne yaptın? ne faydan oldu bu insanlara?

- "yüksek"(!) kültüre geçelim efendim: dün maaile oturup alegria'yı izledik, gözlerimiz bayram etti. (ahanda fransız kültür'ün bu güne kadar bana en büyük faydası bu olmuştur, deeermişim.) ailecek hastası olduğumuz karakter de şu eleman: yuri medvedev. bulun izleyin derim.

- haftanın en yüksek kültür şeysi olması beklentisiyle un flic'i izledim bi de. hatta berna'yla izledik. pek sevdik tabii ki.. ama le cercle rouge'u bırak, le samurai'nin eline su dökemez bu seferki. yine de "nasıl yaaa? noldu şimdi? bu polis neci? kimin için çalışıyo? ne ilgili var bu adamlarla?" sorularıyla bitirmemiz ilginçti. ayrıca pek çılgın melville klişeleri vardı filmde. klişe dediğime bakmayın, asıl söylemek istediğim şey için kelime bulamadım... ona özgü bişiyler olduğunu anlatmaya çalışıyorum. neyse. alain tabii ki öldürdü yine bizi. ama bu sefer bakışmı olayı abarmış gibi geldi.. öyle yani.. okulda izlediğim filmlerden pek bi şey anlamıyorum ama yine de. evde izlemem lazım bi ara.

* * * * * * *
bu seferki yazı hepsinden kötüydü, farkındayım. idare ediniz artık. bıktım bu okuldan ya teslim-i can eylemek üzereyim! :(
görüşmek üzere...


not: bi de, bilen varsa, şuraya nasıl müzik koyabilirim söyleyebilir mi? tercihen bilgisayarımdan yükelemeyi öğrenmek istiyorum. (çok şey mi istiyorum?) youtube kapandı hayatım karardı resmen.

Thursday, February 28, 2008

teverrümüme sebep cahil profesörler

boşuna demedik hicap memleketi diye ya, eteklerindeki taşları dökmeye devam ediyor "başımızdaki" hayvanlar alemi mensupları. gün geçmiyor ki vatandaşlarıma başka bi taraftan saldırmasınlar. sevgili yök'ümüz bu sefer de yıllar önce birilerinin bi taraflarında çıkardığı les'in, geçen sene ales'e dönüştürülmüş halini değiştireceklermiş. tus gibi yapacaklarmış efendim. merkezi sistemle yüksek lisansa başlayacakmışız. dört yıllık not dökümü, referanslar, makale örnekleri, niyet mektupları olmicakmış artık. bunlar torpilmiş, haksızlıkmış efendim. yani benim dört yıl dişimle tırnağımla kazıyıp kazandığım tüm bunlar, bir iki kazmanın daha iyi ezberleyebiliyor olmasından dolayı çöpe gidecekmiş. af buyrun da, kimse bana ezber olmicak filan demesin. burası türkiye, burda bu işler böyle yapılır. (linkteki yorumlara dikkat lütfen. bi "laikçi" var ya orda, yeni tanımlanmış bi hayvan gibi, işte o ben'im. şunun bunun çocuğu beyinsiz de benim. arz ederim.)
acıyorum üniversitelerimize. "doğu ve güneydoğu'daki tercih edilmedikleri eleman sıkıntısı yaşayan" üniversitelere değil de, adam gibi eğitim veren, hakikaten bir şeyler öğreten, bilim yapmaya çalışan, bilimadamı yetiştiren üniversitelerimize acıyorum. bu ülkenin vatandaşı olduğum için ve bu ülkede bir akademisyen olmayı istemiş bulunduğum için utanıyorum. odtü'de hocalık yapmış birine lanetler yağdırdığım için de ayrıca utanıyorum; odtü bittiyse her okul bitsin artık. böyle bir sistemle de torpillerin asgariye ineceğini "zanneden" zihniyetle aynı havayı soluduğum için de midem bulanıyo, bi kusup gelicem; o arada şunu okuyun.
eğitim kalitesi yüksek olan bir kısım üniversite buna ne tepki gösterecek acaba? özel üniversiteler sınav sonucu isteyecekler mi? bu sistem neresinden delinecek acaba? bilmemneredeki eften püften üniversiteler kalitesi mi artacak? aklı başında hocalar "senin bana bu şekilde gönderdiğin öğrenciye ben hiçbi şey öğretmem" dicek mi acaba?
doğudaki güneydoğudaki okullar tercih edilmiyomuş. niye ediyim kardeşim? ne var orda? baskı, yoksulluk, cehalet, mahrumiyet olan yerde bilim mi yapıcam? sen oraları yaşanacak düzeye getirdin de "istanbul'dan kaçmalıyımi bu şehirde yaşayamam" diyen ben zorla burda mı kaldım? hepiniz bi hoşsunuz. pes doğrusu. beş yıl sonra da "ama.. ama... yurtdışında niye tanınmıyoruz ki biiiizz? bizde torpil yok ki bak ülkenin her yerinden mezun veriyoruz" dersiniz. en iyi öğrencileriniz avrupa'ya amerika'ya kaçarken "olmaz ki canım, insan memleketini bırakıp gider mi? yazık değil mi ülkeye mütemadiyen beyin göçü" dersiniz. demezseniz ben de ortadan ikiye yarılayım. na buraya yazıyorum.
ayrıca, biraz geç oldu ama, allah hepinizin cenasını verecek!..

Saturday, January 12, 2008

"üniversite" ve zorla yazdırılan paper'ların üretim aşaması

ö- ya şu paper'ımı yazdığım yere kadar şööyle bi okur musun yaaa?
l- peki gönder, okurum şöyle bi.
ö- süpersin!
...
..
.

ö- ee?
l- benim peypırım da öyle olcak aynen
bi kitabı ittirip durucam makaleye artık


l = lollius (kendisine şuradan ulaşabilirsiniz)

Friday, January 11, 2008

"üniversite" ve sınavlar

malum... neredeyse dünyanın her yanındaki bütün üniversitelerde sınav dönemi. bizim de gözümüzün yaşına kimse bakmadı, erasmus öğrencisi olsak da kurtulamadık şu finallerden. eh, adettendir, tam da bu dönemlerde daha bir sorguluyorum şu üniversite fikrini. malum, kuyruğumuza basıyorlar. bu yazıyı birkaç gündür erteleyip duruyorum: adam gibi bir araştırma yapıp adam gibi kaynaklarla (ki kendileri wikipedia'dan başka bir şey olmayacaklar) çıkayım insanların karşısına diye. ama serde tembellik var zaten. söylemezsem de çatlayacağım artık burama geldi (yatay el gırtlağa dayalı). dolayısıyla boşverdim her şeye, olduğum gibi karşınızdayım :

sınavların ne kadar aşağılayıcı olduğunu düşünüyorum günlerdir. "bilimi" ve düşünmeyi öğrenmek için girdiğimiz üniversitelerde, konuları ezberleyip girmek zorunda kaldığımız sınavlar "üniversite" fikrine tamamen karşıt değil mi? üniversite dediğin, öğrencilerin beyinlerinin özgürleşmesini, düşünmesini, bağımsızlaşmasını, gelişmesini hedeflemez mi? bunu başarmanın yolu "sınav" mıdır?
e tabii, olayın temeline inersek birkaç kişi hemen "sınav bilgiyi ölçmeye yarar" diyecektir. peki, alacağı nota odaklanmış öğrencinin çalışmasından ne hayır gelir? biri bana bunu açıklasın! notları nispeten yüksek olan biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebileceğim şey şu ki; her şey stratejiye dayalı. efendim, sınav bilgi milgi ölçmüyor, kendimizi kandırmayalım. sınavlar -ve sonuçları- sadece, o sınavdan yüksek not aldıracak yerleri yüksek not aldıracak şekilde ezberleyen uyanık tiplere verilen birer takdirnamelerdir olsa olsa. hele ağzı laf yapabilen uyanıklar aşar gider; bir yıl sonra her şeyi unutacaklardır tabii ki. her şeyi bilen tiplerse -var öyle birkaç tane- stratejiye kafa yormadıklarından hak ettiklerini alamazlar. netekim, kötü kalpli kurtlar, eğitim sisteminin de içine etmişlerdir.

zaten "uzmanlık" denen şey ..mıştır..! akademik dünyanın hali haraptır. ortalıkta yüzlerce dangıl dungul profesör dolaşmaktadır. hani, daha lisans derecesini almamış benim gibi birinin bile dalga geçtiği tipler.. işler o kadar karışmıştır ki, artık akademisyenlerden beklenen şey her makalelerinde literatürü tekrar etmeleri olmuştur. ne kadar acıklı... "az ve öz"ün değerini bilemeyecek kadar saçmalamışlardır. hayır yani, anlamıyorum ki, doktora yapan bile adamdan sayılmıyor artık. bakalım daha neler çıkaracaklar? ben küçükken gazeteler kupon verip dururdu. sonra da kaçıranlar için 10 kupon değerinde süperkupon, 25 kupon değerinde megakupon, 50 kupon değerinde ultramegakupon gibi saçmalıklar üretip onları dağıtmaya başladılar. (yapılan haksızlığı geçiyorum, kuponlar başka bi yazının konusu olsun) yakında üniversiteler de böyle yapmaya başlayacak herhalde. lisans mezunları -aldıkları notlar dışında- bir de süper-mezun, mega-mezun, ultra-mega-mezun filan olucaklar. eğitim düzeyi arttıkça kategoriler de artacak. doçentler ya normal-doç ya da süper-doç olacaklar. başka yolu yok. önüne gelenin lisansa girdiği yetmiyormuş gibi, aynı "önünegelenler" yükseklisansa ve hatta doktoraya giriyorlar. (birçok yükseklisans ve doktora yapan arkadaşımı tenzih ederek konuşuyorum, bilirler onlar. ve yine bilirler ki bazı çalışma arkadaşları orda olmayı hak etmemektedir.)

neyse, işte böyle.. kıssadan hisse: ne olacak bu eğitim sisteminin hali? (neler diyorum ben?! nasıl vardım bu sonuca?!!!) yazdıklarımı okuyasım bile yok, öylece yolluyorum artık, sürç-i lisan ettiysem affola.


"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur."
- Salman Rushdie