Friday, January 11, 2008

"üniversite" ve sınavlar

malum... neredeyse dünyanın her yanındaki bütün üniversitelerde sınav dönemi. bizim de gözümüzün yaşına kimse bakmadı, erasmus öğrencisi olsak da kurtulamadık şu finallerden. eh, adettendir, tam da bu dönemlerde daha bir sorguluyorum şu üniversite fikrini. malum, kuyruğumuza basıyorlar. bu yazıyı birkaç gündür erteleyip duruyorum: adam gibi bir araştırma yapıp adam gibi kaynaklarla (ki kendileri wikipedia'dan başka bir şey olmayacaklar) çıkayım insanların karşısına diye. ama serde tembellik var zaten. söylemezsem de çatlayacağım artık burama geldi (yatay el gırtlağa dayalı). dolayısıyla boşverdim her şeye, olduğum gibi karşınızdayım :

sınavların ne kadar aşağılayıcı olduğunu düşünüyorum günlerdir. "bilimi" ve düşünmeyi öğrenmek için girdiğimiz üniversitelerde, konuları ezberleyip girmek zorunda kaldığımız sınavlar "üniversite" fikrine tamamen karşıt değil mi? üniversite dediğin, öğrencilerin beyinlerinin özgürleşmesini, düşünmesini, bağımsızlaşmasını, gelişmesini hedeflemez mi? bunu başarmanın yolu "sınav" mıdır?
e tabii, olayın temeline inersek birkaç kişi hemen "sınav bilgiyi ölçmeye yarar" diyecektir. peki, alacağı nota odaklanmış öğrencinin çalışmasından ne hayır gelir? biri bana bunu açıklasın! notları nispeten yüksek olan biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebileceğim şey şu ki; her şey stratejiye dayalı. efendim, sınav bilgi milgi ölçmüyor, kendimizi kandırmayalım. sınavlar -ve sonuçları- sadece, o sınavdan yüksek not aldıracak yerleri yüksek not aldıracak şekilde ezberleyen uyanık tiplere verilen birer takdirnamelerdir olsa olsa. hele ağzı laf yapabilen uyanıklar aşar gider; bir yıl sonra her şeyi unutacaklardır tabii ki. her şeyi bilen tiplerse -var öyle birkaç tane- stratejiye kafa yormadıklarından hak ettiklerini alamazlar. netekim, kötü kalpli kurtlar, eğitim sisteminin de içine etmişlerdir.

zaten "uzmanlık" denen şey ..mıştır..! akademik dünyanın hali haraptır. ortalıkta yüzlerce dangıl dungul profesör dolaşmaktadır. hani, daha lisans derecesini almamış benim gibi birinin bile dalga geçtiği tipler.. işler o kadar karışmıştır ki, artık akademisyenlerden beklenen şey her makalelerinde literatürü tekrar etmeleri olmuştur. ne kadar acıklı... "az ve öz"ün değerini bilemeyecek kadar saçmalamışlardır. hayır yani, anlamıyorum ki, doktora yapan bile adamdan sayılmıyor artık. bakalım daha neler çıkaracaklar? ben küçükken gazeteler kupon verip dururdu. sonra da kaçıranlar için 10 kupon değerinde süperkupon, 25 kupon değerinde megakupon, 50 kupon değerinde ultramegakupon gibi saçmalıklar üretip onları dağıtmaya başladılar. (yapılan haksızlığı geçiyorum, kuponlar başka bi yazının konusu olsun) yakında üniversiteler de böyle yapmaya başlayacak herhalde. lisans mezunları -aldıkları notlar dışında- bir de süper-mezun, mega-mezun, ultra-mega-mezun filan olucaklar. eğitim düzeyi arttıkça kategoriler de artacak. doçentler ya normal-doç ya da süper-doç olacaklar. başka yolu yok. önüne gelenin lisansa girdiği yetmiyormuş gibi, aynı "önünegelenler" yükseklisansa ve hatta doktoraya giriyorlar. (birçok yükseklisans ve doktora yapan arkadaşımı tenzih ederek konuşuyorum, bilirler onlar. ve yine bilirler ki bazı çalışma arkadaşları orda olmayı hak etmemektedir.)

neyse, işte böyle.. kıssadan hisse: ne olacak bu eğitim sisteminin hali? (neler diyorum ben?! nasıl vardım bu sonuca?!!!) yazdıklarımı okuyasım bile yok, öylece yolluyorum artık, sürç-i lisan ettiysem affola.

3 comments:

Jr. Baudelaire said...

ben de dün fizikçiyle tam olarak bunu konuşuyordum. Adam bana formülleri hatırlıyo musun dedi hiç öğrenmedim ki hatırlıyım dedim bana bi baktı ben de açıklama gereği duydum öle papağan gibi ne bulursam ezberleyip 2-3 sınavdan yüksek not almak istemiorm istesem de yapamıyordum dedim. o tiplerin hepsi iyi öğrenci diye geçiyo ama o 100 aldıkları sınavın konularından 1 yorum sorusunu çözemiyorlar. bu rezalet bi durum. Dün hocamla konuşurken son sözüm istemiyorum ama öğretmen olursam böyle formül ezberleyip geçmelerine izin vermeyeceğim oldu. Sonunda zafer benim oldu hocam beni destekledi ama şöyle durum varki; "sistem böyle"

Lollius said...

o dediğin süper, ultra ve mega mezun amerika'da var zaten. bakınız: summa cum laude, magna cum laude, cum laude. ee gavur yapmış işte, bizde de olur yakında ama hiç merak etme sen. ama ben de sınav fikrine çok karşıyım, hep çok karşıydım, hala çok karşıyım. ki ben de lisans notları gayet yüksek olan ve şu anda yüksek lisans yapmakta olan biri olarak gönül rahatlığıyla söylüyorum ki (hani "peehh hem notları düşük hem salak hem de atıp tutuyo" denmesin diye ekleme ihtiyacı hissettim, pek "aziz türk ulusu" yapar öyle şeyler çünkü) sınavlar hiçbir şey ölçmez, yazarsın, çıkarsın, bitti gitti olur. dediklerine de katılıyorum; ama bunları uygulamak için de tamamen yeni bir eğitim sistemi gerekir. mesela o janjanlı amerikan okulları bile (pek güzide yale, harvard falan) lisansa öğrencileri sat sonuçlarına göre (kısmen tabi ki çünkü daha birçok faktör de var işin içerisinde ama sınav sonuçları önemli bir yer teşkil ediyor yine de) alıyorlar. aynı şekilde doktorada da durum öyle. benim hayat boyu matematikle işim olmayacakken ben amerika'da doktora yapmak için gre'ye girmek zorundayım ve iyi okullar için iyi puanlar gerek. ama tabi bu dediklerini mikro boyutta hayata geçirmiş yerler de var; bkz sarah lawrence college. çok çılgın bir okuldur, bildiğim kadarıyla sat ve gre istemez; ama okul içinde sınav yapıyorlar mı orasını bilemiyorum. ne kadar uzun bir yazı oldu; ama dediklerin benim de çok kafamı kurcalayan şeyler, daha yazacak çok şeyim var da işim de çok malum...

Lollius said...

tabi bir de tüm bunların temelinde "normal" ve "anormal" kavramları yatıyor. mesela, bu sarah lawrence gibi okulların yöntemleri ve ders programlarından "deneysel" olarak bahsediliyor, yani bu ne demek, normun dışındalar demek. yani aslında demek istediğim şey, biraz önce dediğim gibi olay sadece eğitim sistemini değiştirmekle de bitmiyor, çok farklı bir yerden girmek gerek aslında tüm bunu değiştirebilmek için. ne "kabul edilebilir" olarak görülüyor mesela insanlar arasında, ya da neden öyle, bu ne kadar problemli falan ama niye hala çok çok iyi yerler bile bunu uyguluyor. fazla mı abarttım?



"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur."
- Salman Rushdie