Wednesday, January 23, 2008

çılgın blogcunun çamaşırhane izlenimleri

3 eylül 2007'de bu memlekete ayak bastıktan sonra öğrendiklerimin haddi hesabı yok, malumunuz. ilk defa ailemden hiç kimse yanımda olmadan şehri bırak ülke değiştirdim. tek başına yaşamak deneyimlenmesi gereken bir şeymiş hakikaten, ve bana da pek uygunmuş :) dönüp nasıl duracağım orada birkaç ay bilemiyorum. neyse..
sevgili anneciğimin yokluğu hayatımın pek çok alanına kendini hissettirdi. yemek, temizlik, sabahları uyanmak gibi konularda ne kadar işlevsel olduğunu idrak ettim artık. ama en önemli mevzu çamaşır yıkama mevzusu tabii ki. bugün çamaşırhaneye son ziyaretimi gerçekleştirdim ve kıyafetlerimi gözlemledim. istisnasız hepsi solmuş! bazıları çekmiş! bazıları ise tamamen giyilemeyecek duruma gelmiş:
en çok üzüldüğüm de 2003'te öss'den bir gün önce "istediğimi aldırırım" tribiyle annemle teyzeme zorla kabul ettirdiğim little big tişötümün son nefesini vermek üzere olması. yıllarca bar kıyafetimdi o benim. yer yer çamaşır suyuyla açılmış izlenimi veren siyah bir tişört işte. bi de kırmızı yamaları var. bi de üstünde 48 yazıyo. en çok üzüldüğüm ikinci kaybım da kardeş'te görüp beğendiğim ve buraya gelmeden önce aldığım haki renkli, üzerinde insanın evrimi konulu bir deseni olan ve manidar bir "something, somewhere went terribly wrong" yazısı olan tişörtün solup bitmesi. bu ikisi tam dört yıl arayla alınmış tişörtlerdi, buraya geldiğimde hemen hemen aynı durumdaydı ve şimdi de aynı şekilde can çekişiyorlar. dostlarımı üzecek ve düşmanlarımı sevindirecek bir başka haber de en sevdiğim pembe pijama takımımın lime lime olmasıdır (lollius da hastasıydı bu takımın). herkese ilan ediyorum, sonunda o takımı atıyorum! çöpe! evet, ben. halbuki sonsuza kadar onu giyme hayalim vardı bir zamanlar.
hayatımdaki en önemli üç giyecek gözlerimin önünde eridi yani. e dandik bir çamaşırhanede, dandik bir deterjanla, dandik bir suyla yıkanan kıyafetler ancak bu kadar olur. benim salaklığım hakikaten küçük bir rol oynuyor bu talihsiz hikayede. bu da böyle bir anımdır. şimdi izninizle eralp arkadaşımın şahsıma hediye ettiği puroyu tüttürüciim.

3 comments:

Jr. Baudelaire said...

acı kaybımız o pijama... ben seni o pijamayla bütünleştirmiştim... onu bırak senin o 4yıllık tshirtü ben 1 kez giymiştim ve o gün olağandışı bi foto çektirmiştim şimdi yok ama fotoyu görenlerin bi daha unutmayacağına eminim işte tam olarak bu yüzden o tshirte de üzüldüm ama insan evrimi konulu tshirtü bulurz takma ;)

özgün said...

bi kere onlar tshirt değil tişört tamam mı :p
pijama acı kaybımız da.. offf... bi poşete koydum duruyo köşede. acaba getirsem mi? yamalarla filan biraz daha idare eder mi? hatta belki toplama bilgisayar gibi olur, bikaç sene sonra her şeyi toptan değişmiş olur ve bu pembe pijamanın ruhundan üflenmiş garip kolajlı yamalı bi pijamam olur. ne dersin?

Lollius said...

yalnız ben bu yazıdan sonra benim beynimin bir tarafının gerçekten eksik olduğunu düşünüyorum artık. yani cidden inandım buna; çünkü hangi pembe pijama, ne ara hastasıydım, ben şizofren miyim, neden hatırlamıyorum?! ama hayatımdaki birçok şeyle ilgili böyle garip bir durum var bende, hatırlamıyorum yani, cidden, hıı öyle miydi falan diyorum manyak gibi. görsem hatırlarım herhal, o kadar da bunamadım ama şu anda gözümde canlanamıyo bi türlü. nolcak benim bu halim?!



"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur."
- Salman Rushdie