Showing posts with label merak kediyi öldürür. Show all posts
Showing posts with label merak kediyi öldürür. Show all posts

Sunday, April 27, 2008

Friday, April 25, 2008

yallah namaza ! yoksa işte böyle olur mazallah :

işte geçen hafta bir lisenin din dersi kapsamında izletilen ve öğrencilerde davranış bozukluğuna neden olan hiper-dandik bi arap filmi. kesinlikle iğrenç ve dinden imandan nefret ettiren bi film. ibret olsun diye izlemekte yarar varmış, "bilenler" öyle diyo :)









Saturday, April 12, 2008

"azar azar kader bize ne yazar"

faruk k'nın "durdurun dünyayı ineceğim, başka bir yer varsa gideceğim" sözü kimsenin aklının almayacağı bir derinliğe işaret ediyo olabilir mi sizce?
ajdar'ın "çikita muz" şarkısı hakkaten zamanın ötesinde olabilir mi? kendisi bize gelecekten -misal, 1000 yıl sonrasından- gönderilmiş bi mesaj/uyarı olabilir mi? sonuçta, "back to the future"dan öğrendiğimiz kadarıyla şu anda yediğimiz her bi halt, geleceği etkilemiyor mu? ayrıca, bu bi mesajsa hakkaten, çözebilmiş olan var mıdır?
hayatın anlamı fatih ürek'in "hade hade hade hade hadeeeeee"sinde mi gizlidir? "hadi lan ordan" diye rest mi çekmek gereklidir yoksa?
neden "bi şey" olmamız gerekiyo bu hayatta? bi bok olmadan olamıyo muyuz? "bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin"? (hakakten "to be or not to be"nin mükemmel çevirisi midir?)

Thursday, April 3, 2008

uykucu şirinnn :)

eli olan kitap yazıyor artık herhalde.. valla şusunu busunu bi tarafa bırakalım, erdal demirkıran kişisi edebiyattan hiç anlamıyor arkadaş. ilkokul "kompozisyonları" yazar gibi kitap yazıyor herhalde.. neyse.. adamın edebi bilmemnesini tartışacak değilim. konu başka.
bi sene kadar önce kardeş gitmiş "sadece aptallar 8 saat uyur" diye bi kitap almış. açtık okuduk ne anlatıyo diye. çoğu vakit kaybı olmakla beraber, içindeki fikir "belki de olabilir" hissiyatı yarattı şahsımda. o onlarca saçma sapan sayfanın özeti şudur: uykunuzu 4 saate indirebilirsiniz. bunu yaparsanız her bi halta vaktiniz kalır. uykuyu azaltmak içnde üç günde bir 15 dk atacaksınız. mesela üç gün 7 saat uyundu, sonra 6 saat 45 dk'ya indirip, üç gün sonra da 6 saat 30 dk'ya indireceksiniz. 4'e varana kadar devam edecek bu olay. tamam?
bi sene sonra "tamam ulan başlıyorum" dedim kendime. iyi gidiyodu bi süre :p 7 saat 15 dk'dan 6'ya indirdim filan. sonra noldu? geçen gün saatler ileri alındı bi saat. hasbinallah ve nimel vekiiiil! gitti tabii uyku düzeni olduğu gibi. ben saati 5 saat 45 dk uyuyacak şekilde kurarken 7 saat 30 dakka uyumuş olarak kalkmaya başladım birden. işin kötüsü, nasılsa erken kalıyorum diye muhtelip ödevleri şunları bunları bu saate bırakmak. neyse işte, son günlerde kaymış durumdayım.
bunları niye yazıyorum? belamı buldum da ondan :p salak bi insan olduğum için, beden üzerinde tahakküm kurmaya karşıyım aslında. uzun zaman da böyle yaşamaya çalıştım. "istediğini yap" dedim vücuda. ama gitti olur olmaz şeyler yaptı, sinir etti beni. ona kalsa bi kanapeden kalkmadan yaşayabilirim. gidişata dur demek istedim sadece. benim bi de beynim var.. umarım. kısa vadede hedefim yine bu uyku nanesiyle boğuşmak. insin bakalım 5 e 4 e.. nolcak..
uyku mevzusunda en çok acıdığım şey rüyalarımı kaybetme korkusu aslında. arada bir buraya da yazıyorum, hastalıklar, ölümler, faşolar tarafından kovalanmalar.. bunlar ilginç şeyler. paso aksiyon. hem de johnny depp filan var yani.
dün kanaltürk'teki "gel de katılma" programına uyku uzmanı bi daktır geldi. dedi ki rüyaları aslında öyle bi seferde görmeyiz. rem'in bilmemne olduğu zamanlarda parça parça görürüz. dolayısıyla rüyalarımın sonunu kaçırabilirim belki.. neyse ama. kaliteli uyku peşindeyiz, allah kerim. amin.

Thursday, March 13, 2008

türk kimdir ?

derslerim sağolsun, içim dışım milliyetçilik oldu. herkes her şeyi farklı tanımladığı için zaman zaman kabak tadı veren konular arada bir öyle kişilere geliyo ki sinirli sinirli kahkahalar atmaktan geri duramıyorum. bu haftaki en manyağımız -ki tarihimizin en manyağı da olabilir kendisi- nihal atsız olmasına rağmen, bir de reha oğuz türkkan var ki hayalgücüyle gülmekten öldürdü beni. atsız kadar manyak olsa da, topluma o kadar zararlı değil en azından. zannımca hani.. atsız herhalde fırst bulsaydı hitler x2 filan olurdu. neyse.. incilerini dökelim. önce türkkan'ın "türk" tanımını buyrun:

buğday tenli, orta ve ortadan az uzun boylu, düz veya pek hafif çekik gözlü, kestane saçlı, ela-kestane gözlü, yuvarlak başlı, dar burunlu, azıcık belirli elmacık kemikli, kuvvetli yapılı, dayanıklı; geç, fakat şiddetli öfkeli, cesur, çok büyük askeri kabiliyetli, benci, geçimsiz fakat kuvvetli bir otorite altında örnek disiplinli; teşebbüs kabiliyeti az; sanat zevki ve sanat kabiliyeti vasatın üstünde, çok zeki, kavrayış kudreti çok derin, sentetik, pratik dehalı, hükmetmek meyli kuvvetli, iradeli, başkalarının hüviyetini benimseyip onların sahasında da kendini sivriltmek hevesine mağlup, bir sahada aynı enerjiyi uzun zaman gösteremeyen, itiyat edindiği işlerde çok çalışkan, yoksa tembel; fakat birdenbire müthiş hamleli faaliyet gösterebilen ve o zaman çok dinamik olan, toptan iyi görüşlü, teferruatta ihmalci; zaruret halinde merhametsiz, fakat mümkün oldukça çok merhametli, müsamahakar, gösterişi sevmeyen, vakur, fakat gururlu, ve oldukça kıskanç, haysiyet ve şerefine çok düşkün, asil zihniyetli, ciddi, fakat melankolik olmayan insanlar.
(reha oğuz türkkan, "ileri türkçülük ve partiler", s. 87)

buyrun şimdi de tımarhaneden çıkarılmaması gereken atsız psikopatına.. güven bakırezer "modern türkiye'de siyasi düşünce"nin 4. cildinde nihal atsız hakkında şunları yazmış:

çingenelerin hindistan'a sürülmelerini ya da olmazsa hakkari'de zorunlu ikamet ettirilerek "adam edilmeleri"ni önermiştir. kürtlerin de aynı şekilde kendilerine gidecek bir yer bulmalarını, örneğin birleşmiş milletler'en afrika'da bir yurtluk istemelerini, aksi halde, başlarına gelebilecekleri ermenilerden sorup öğrenmelirini tavsiye etmiştir. (s. 355)

atsız'dan bi de "şiir" buyrun efenim:

türk, atına atladı,
çin'in ödü patladı.
silinmez damağından
kılıcın kanlı tadı.


tengri hepimizi faşolardan korusun. amin.

Friday, February 22, 2008

kıymet nadir bindebir'e ve tanrıçaya;

sayın goddess artemis, günümü aydınlattınız yorumunuzla :) (aslında karartmaya yakın bir aydınlatma oldu gibi.. hm hm hm.) kıymet nadir bindebir kişisi de "bu delilere dikkat" listemde yerini aldı. sadece birkaç yazısını okudum ama, yine de, -söylemezsem çatlarım- hastası oldum :) kendisinin aslında "kim" olduğu konusunda merakınızı paylaşmakla beraber, aslında gerçek ismini öğrenmenin ne kadar alakasız olacağını düşünmüyor değilim. kendisinin değil de anne-babasının etiketi olacak sonuçta ismi :p neyse, fazla dağılmadan, acaba başka hangi faaliyetlerde bulunuyor, en merak ettiğim bu oldu. yoksa "gerçek adı" ile daha ılımlı yazabileceğini pek sanmıyorum.

bindebir'in fırıldak demirel'le ilgili yazısının sonunda da şunu görünce dayanamadım yine, bir ayaküstü blog yazısı şettireyim dedim: "okuyucuya zihin açan soru: Neden islamiyetten başka hiçbir dinin –kovaladığı- Salman Rushdiesi, Teslime Nasreeni, Theo van Goghu, karikatüristi yoktur?"

kısmi kişisel cevabım: soruyu sorarken kendisinin aklında ne vardı, bilemiyorum. ama bence dinlerin de belli bir ömürleri oluyor, canlılar gibi hani. alınyazısı işte, neylersiniz.. sadece "bugünlerde" en göze batan saçmalıklar islamiyet'le alakalı hususlardan çıkıyor diye diğer dinler daha iyi, daha modern, daha insani, daha cici filan olacak değil bence. kaldı ki, her din, hala, inananlarına da inanmayanlarına da eziyet etmeye devam ediyor. hıristiyanlık ve yahudilik artık "abi" statüsünde olduğu için ortalıkta pek görmüyoruz biz bunları. ama bakmayı bilince, onların yediği haltlar da kabak gibi ortada. bakınız papa.
çok değil, birkaç yüzyıl önce engizisyonda şurda burda yedikleri boklar ortada. ama o kızgın/azgın ergenlik dönemiydi. çocukken bi de evcilik oynardı ya bunlar, meleklerin cinsiyetini filan bulmaya çalışırlardı. yahudilere ne desem boş, isa'yı öldürdüler, daha ne olsun. ama kurban psikolojisi nelere kadir, bi türlü alamadılar hınçlarını, sapıtıp oraya buraya saldırmaya başladılar. ki saldırdıkları insanlar cellatları bile değildi. bakınız filistin.
bu karmakarışık yazıda söylemek istediğim tek şey şu aslında: biraz daha sıkıcak dişimizi mecburen. islamiyet henüz yetişkin bile olmadı. vuracak, kıracak, "herkesten nefret ediyorum" diyip odasına kapanacak. hazırlıkla olmak lazım hani, o bakımdan.

son olarak, yine tanrıça hanıma demek isterim ki; "din benim dinim değil, inanç benim inancım değil" demek bir nebze olsun iç rahatlatsa da, bu benim olmayan din ve inançlar benim değerli hayatımı değersizleştirmeye çalıştıkça susmak pek mümkün olacak gibi görünmüyor. zaten bu işte uzun vadeli bir çözümün olamayacağı belli ama aynı fikirdeki insanların varlığının somut kanıtlarını görebilmek de ferahlatıyor. sonuçta insanız, tanrı değiliz. onay olmasa da en azından etkimize "tepki" almak bile iyi bir şey. tepkiniz için de teşekkür ederim. iyi günler :)

Thursday, February 21, 2008

dininizi yamayın sevgili müminler, patlamış yine.

sevgili okurlar, konu din olunca pekçok insan pek bi hassaslaşıyor nedense. o yüzden pek bi uğraşıyorum kimseyi üzmemeye, kırmamaya. ama bazen "bedr'in arslanları" o kadar kazmalaşıyorlar ki, "bunları mı kırmaktan korkucam" diyorum.. önce buyrun tıkıldayıp okuyun...

şimdiiiiiiii, a kazma, sen bana inandığın tanrıyı bi zahmet tarif eder misin? tanımı gereği "tanrı" mükemmeldir ya hani; sen kalkmış, tanrının insanları eşit yaratmadığını, hele hele arapları diğerlerinden üstün yarattığını iddia ediyorsun. (araplar üstün di mi, güleyim bari..) cennetin dili arapça'ymış. tüh tüh.. nasıl anlaşcaz orda birbirimizle? hoş, "cennet" kadar sıkıcı bi yere yalvarsalar gitmem ya, arapçanızı buyrun siz öğrenin. mazallah, mümin kardeşlerle anlaşmayı bırakın, hurilerle anlaşamamak en beteri. muhtemelen sadece arapça biliyodur onlar. "evet işte böyle devam et!" filan diyemezsiniz, yazık olur. malum, kendisi bakire, eğitilmesi lazım. ama ölmeden önce arapça öğrenemeyenler üzülmesin, dil dile değmeden dil öğrenilmezmiş ya, tersten okursak, burda on yılda öğreneceğin arapçayı orda 1 yılda sökmek mümkündür herhal. e sonsuza kadar vaktin olması da cabası.
inandığın tanrı mükemmelliğin doruklarında belli ki. sanırım bi de erkek galiba. gay mi acep, öve öve bitirememiş hemcinslerini.. kadınlar da süs, temizlikçi, bakıcı, çocuk doğurucu/bakıcı, ...ikilip atılmak için ideal. kullan-at cinsinden. ama unutulmaması gerekir ki "kadınlarınıza arkadan yaklaşmayın". çok ayıp. ha bi de, paketi açılmış mamülleri satın almayınız. bilinçli tüketiniz.
sevgili yurdumdakiler dahil, bütün dünyadaki zengin müslümanlara da selam ederim. orucunu tutup senelik zekatını verdin mi 300 liralık? ooooohhh, bitti! daha ne olsun kardeşim? devam et sen bacağındaki pantolona, elindeki çantaya, ayağındaki ayakkabıya, kıçındaki dona milyarlar saymaya. nasılsa zekat verdin zaten, vicdanın rahat. "ben bu parayı mümin kardeşlerimi sömürerek kazandım" deme kendine de başkasına da. utanma hiç, yüzün kızarmasın şehir içinde hayvan gibi benzin yakan jiplere biniyosun diye. her şey insanlar için tabii ki, sömür. sömür herkesi, her şeyi. iyi ki varsın, hastayız sana. sen olmasan ne yapardık? kimin/neyin kurbanı olup da öbür taraftaki adaleti beklerdik? mazallah, biraz akıllı olsak en azından "lan kim öttürüyo bizi" derdik di mi? allah saklasın.
bu arada sen örtsene şu başını. o görünen her bir tel saçın yılan olup sokacak seni cehennemde. ben medusa'ya hastayım diye böyle şeediyorum. bi de cehennemde türkçe konuşuluyomuş.

mehmet paksu'yu tanımak için şuna;
mezarlıklardaki hayaletler ve cennetin sayko çocukları için buna tıkıldayınız.


ne demiş büyük düşünür zazie? "j'avance, avance à reculons"
(ilerliyorum mütemadiyen, geriye doğru)

Wednesday, January 23, 2008

belki de hakikaten bir ben vardır bende benden içerü

hani hep derim ya "insan hayatta her şeyi deneyimlemelidir" diye -sanki hayatımız bir case'miş de üzerinde çalışılıyormuşçasına. o her şey sınır tanımayan bir şey işte. ama aynı zamanda bir ideadan öteye gidemiyor bu sebepten. ama olsun.. hayalgücünün sınırları yok..
benim için hala bir efsane olan bir diğer ursula k. leguin harikası "the left hand of darkness"ta olduğu gibi bir çılgın cinsiyet kavramı düşünün. böyle bir çılgın ama bundan biraz farklı olsun. insanların hayatlarının ortasında bir cinsiyet değişimi geçirdiğini mesela. kadın doğup ortada bir yerde erkek olup öyle ölmek gibi. ya da tam tersi. (hoş, bu "ortada"nın çok ortada olursa insana ölüm zamanını bildirme gibi bir özelliği olur ya, onu erteleyelim biraz.) ya da şöyle olsa: istediğimiz zaman, bir defaya mahsus, cinsiyetimizi değiştirelim. (bahsettiğim dünyada böyle bir şeyi istemeyecek biri yok, sadece hangisini daha çok beğendiğini bilenler var. ya da içten içe "o" halini sürdürüp süremeyeceğini bilenler diyelim..) ve bunu saklama gereği duymayacak hiç kimse. hayatı gayet normal bir şekilde devam edecek.


... (trippin' ..noir désir.. trippin') ...

ensemble, maintenant
on peut prendre la fuite

disparus, pfffuit

avant qu'ils aient fait ouf


j'y pense encore

j'y pense

j'y pense encore

j'y pense

j'y pense

j'y pense...



romantik evrim anlayışım sebebiyle bu ihtimali çoooook uzak gelecekte de olsa düşünebiliyorum. (bedenlerimizde bir düğmeyle doğmamızı değil de beynin evrimleşmesi sebebiyle gelişmiş ameliyat teknikleriyle cinsiyet değişiminin gerçekleştirilebileceğini.) şimdiki beynimle tabii ki bana da en azından "höh" dedirtiyor ama, korkmayınız, şöyle buyrunuz:
hadi ben deliyim, zaten aklım da başımda değil; psikologlardan, psikiyatristlerden, fizikçilerden, kimyagerlerden, biyologlardan, pratisyenlerden, papalardan, psikoposlardan, patriklerden, müftülerden, mollalardan, imamlardan, lamalardan, yogilerden, öğretmenlerden, öğrencilerden ve bir de penguenlerden ve maydanozlardan mürekkep bir heyet buna "olabilir" deseeee..... ve bir akl-ı evvel de kalkıp böyle bir "şey"in şimdiki koşullarda nasıl sonuçlar doğurabileceğini merak etse ve (deneysel) akademik bir araştırmaya girişse:
asrın sosyal ve psikolojik projesi olur vallahi billahi..! e peki verili dünyamızda (hani "burda yapılmışı var" hesabı) deney objesi olarak kimi/nasıl birini kullanırdı? cevap veriyorum: süjesiniii. o akl-ı evvel bensem kobay benim, alem buysa kral benim. bu noktada şu soruyu sormak lazım: "ben" nasıl biriyim? ama yemezleeeer... o yüzden hipotetik bir ideal "ben" yaratıciiz:
ben hayatta istediklerinin bir kısmını elde etmiş, eğitimli, "normal" bir çocukluk ve gençlik geçirmiş, pek çok şeyden biraz almış, eğitimli, açık fikirli, biseksüel, objektivite manyağı, derdini anlatabilmesine yarayan vasatın üzerinde bir zekaya sahip ve kediden daha meraklı biriyim. (bu liste daha çoook uzar, derdim başka.) bir kadınım, bir de erkeğim. objesi olduğum araştırmayı bizzat ben kendim yaptığım için -nispeten- "en" güvenilir bilgiye ulaşabilirim.

( yazar, bertrand'ın "son style 1"de alleeeeez demesiyle irkilir. yürrü beee anlamında.. )

tabii böyle bir araştırmadan gelecek veriler düzgün organize edilmeli ve özellikle tek bir amaca yoğunlaşılmalı. (her şeyi araştırıp yazmaya zaten insanın ömrü yetmez.) mesela içinde yaşadığımız toplumun buna tepkisi ne oluyor? (binyıllar sonrasının tarih kitaplarına ilginç bir referans kaynağı bıraksın hani.) ya da -eğer muhteşem bir şekilde dönüş(türül)ebilmişse- dışardan herhangi bir müdahale olmadan böyle bir şeyin insanın psikolojisi üzerindeki etkileri araştırılabilir........... Mİ?


not: umarım potansiyel transseksüel okuyucularım için rencide edici herhangi bir şey yazmamışımdır. tekrar belirtmeliyim ki kobayımız bu değişimi sadece "öylesine" kabul etmiştir, kafadakilerin değişmesi işi hormon takviyelerine kalmıştır mesela. aman yanlış anlaşılmayayım yani.


"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur."
- Salman Rushdie