tarihe not düşmek istiyorum, ben geçtiğimiz iki günde dokuz film izledim:
perşembe öğleni(!) "ne de çok uyumuşum aaaaaa!" diye çığlık çığlığa kalkıp koydum mar adentro'yu "ah javier ah" diye diye gözyaşı döktüm, içime.. sonra ressam arkadaşım görkem'le buluşup büyük bir hata yaparak the other boleyn girl'ü izledim, "eee? noldu şimdi?" filmle ilgili söylediğim ilk ve son söz oldu (diyeyim de cool olayım). akşam eve gelip ray'in apu üçlemesinin son filmi olan apur sansar'ı izledim, içim şişti. ay bu apu'nun başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. adam kime dokunsa ölüyor yaw, yaratık mıdır nedir. neyse dalga geçmiyim, beğendim üçlemeyi. soumitra chatterjee'nin de hastası oldum arada; tesadüfe bakınız ki ilk bu filmde oynamış. oturur izlerim diğerlerini de artık. sonra bi baktyım uykum gelmemiş bi türlü. imaginary friend'im böcük samsa'nın neredeyse geçen senenin bütün filmlerini göndermiş olduğunu hatırlayarak ang lee'den bi se, jie (lust caution) çektim. aman izlemez olaydım! naapmış amcam öyle! "bu adam bu filmleri nasıl çekiyo böyleeeee!" diye ağlaya ağlaya uyudum. ayrıca tony leung chiu wai'ye aşığım, evet.
bu sinema manyaklığı yedi bitirdi beni. sabah kalkınca bir önceki günü tekrar etmek isteği duydum (nedense artık). oturdum los lunes al sol'u izledim (ikinci defa). malum, bardem'i görünce göresi geliyor insanın. sonra da dedim ki chen chang'cığımı görmedim ben uzun zamandır asıl, onu görmem lazım. baktım ki kaplan ve ejderha meğer yokmuş bende, ve yine baktım ki breath varmış. oturdum bi soom yaptım. kim ki duk'la ilişkim az çok hermann hesse'le ilişkime benzediğinden resmen sevdiğimi itiraf etmiyorum. ama izlerim :p sonra da... bi baktım... imkansız aşk hikayeleri modundayım. hemmen bi brokeback mountain izleme isteği geldi, onu da ikinci defa izlemeye direnmedim. ve ang lee'yi imkansız aşkların yönetmeni ilan ettim.. daha erkendi, yıllardır inatla izlemediğim 2046'ya bi bakayım dedim ben de, nasılsa imkansız aşk havamdaydım. tony leung'a tekrar aşık oldum ve "in the mood for love"ı yakın zamanda tekrar izlemeye karar verdim.. uykum gelmeyince what the hell dedim ve "brokeback mountain"ı bir daha izledim. bi yandan ceeeeyyykkkk diye kendimi paralarken bi yandan da "ah be ledger, ölmicektin" diye sayıkladım ama artık çok geçti.. sonra da yattım uyudum.
ve şimdi, "freddieeeeee niye öldüüüüüün" paralanmalarıyla geçen bir sabahtan sonra inatla ders çalışmaya başlamıyorum. okumak bana göre değil mi ne? anladım artık, film izlemek benim için bir kültür-sanat şeysi olmaktan çıkmış çoktan, beynimi uyuşturma arzusuyla ekrana yapışmışım. aksiyonsuz hayatıma aksiyon katıyorum güya. brokeback mountain'daki gibi aşık olup hemen ardından 2046'ya gidiyorum trenle. hindistan'ın bi köyünde ailemin üyelerini kaybediyorum dleirip kendimi yollara atıyorum. sonra da kötü adam'ı baştan çıkarma göreviyle bir ajan oluyorum filan. sonra da hiçbi şey olmuyorum.
babamın sigarayı bırakma yöntemiydi birkaç gün öncesinden üçer paket tüttürüp sigaradan nefret etmek. keşke bana da öyle olsa da bıraksam bu işleri. izlemesem hiçbi şey. olmuyor ama..
"götürün beni buralardan!!!" ya da "emmenez-moi"
Je fuirais laissant là mon passé
Sans aucun remords
Sans bagage et le cœur libéré
En chantant très fort
Emmenez-moi au bout de la terre
Emmenez-moi au pays des merveilles
Il me semble que la misère
Serait moins pénible au soleil
büyüksün be şarl aznavur..
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur." - Salman Rushdie
2 comments:
aa bizde "The Other Boleyn Girl" izledik geçen akşam nakhar'ımla ve tabi pek beğendik, hatta goddess'in hediyesi dvd'yi sevgilim aldı kaçırdı kız arkadaşlarınla tekrar izlemek için :p
beğendiniz demek.. iyi o zaman :)
valla bu 8 film arasında en kötüsüydü diyebilirim :p
sıkılmamaın bi diğer sebebi de artık tudor sülalesiyle ilgili onlarca film ve dizi izlemiş olmam olabilir. henry'den de elizabeth'ten de bıktım usandım artık :)
Post a Comment