blog işi de yalan olmak üzere adeta.. hiçbi şeyi yazmaz oldum. tabii her şeyden önce "ders çalışmaya çalışmaktan beynimi yicem" faslı var da, onu kısa kesiyorum. çevremdeki insanları yeterince sıktım bu mevzuyla. sonraaaa... geleli bir ayı geçti ama senem'i ve canan'ı sadece birer kere gördüm. (aha yazıyom buraya gerçek isimlerini. oh be!) akrabalarımı bile görmüyorum mesela.. teyzemi sadece iki kere gördüm. kadın gelip beni karşılamasaydı bi kere görmüş olcaktım. nuray ablayı görmedim, aysel'i görmedim (hoş, kendisi denizli'deymiş)... amcamları da bikaç kere gördüm işte.. ama o arada, nasıl olduysa, gülseli'yi gördüm bi kere =)) daha ne olsun? eve kapanmış oturuyorum yani.. elimde olsa okula da gitmicem.
artık film de izleyemiyorum. "iki/üç film birden" günlerim gerilerde kaldı. ama son zamanlarda iki güzel film gördüm: the man from earth ve lady in the lake. birincisi kesinlikle süperçılgın bi film!!! herkes izlesin! bi de deli gibi "parfümün dansı"nı andırdı tabii.. ama wiki'ye bakılırsa senaristin -yani jerome bixby'nin- aklına bu fikir, kitap çıkmadan 20 yıl önce gelmiş. ben bilmem wiki bilir. ikinci film de ilginçti. vasattı işte. oyunculuklar pek bi değişikti bi de. izlememin tek sebebi, iki hafta önce başladığım ve öylece bırakmak zorunda kaldığım "bir film nasıl okunur"daki şu cümleler:
"Romanda son derece yararlı olan birinci tekil şahıs anlatımını deneyen tek film yalnızca Robert Montgomery'nin Göldeki Kadın'ı olmuştur. Sonuçta ortaya çıkan sıkıntı verici, klostrofobik bir film oldu: Yalnızca kahramanın gördüğünü gördük. Kahramanı bize göstermek için Montgomery bir dizi ayna hilesine başvurmak zorunda kalmıştı." (James Monaco, s.49)
eveeeeet... bunların dışında.. geçen pazar, yani son gününde einstein sergisi'ne gittim. pek ilginçti, pek güzeldi.. bisssürü şey öğrendim :)) mesela einstein'ı, doğduğu zaman, bi uzay gemisine (miydi) koysaydık ve verseydik gazı, ışık hızına çok yakın bi hızda gitseydi bu, einstein bugün 1 günlük olucaktı. yaaaaa.... neler de biliyorum. süperim. (bırakın bilimi, popüler bilim geçmişi iki carl sagan kitabını geçmeyen biri bunları görünce apışıp kalıyo.) her bölümde de şeker şeker çocuklar anlatıyodu konuları. genel görecelilik'teki çocuk çok tatlıydı hele.. onu pek dinleyemedim. 4.boyut olan zaman boyutundan filan bahsediyodu.. bi de yerçekimi yok mu diyodu ne.. hakkaten genel göreceliliği mi dinliyodum??? hepsi meçhul.. bi de bi kadınla tanıştım giderken. emekli öğretmen olduğunu söyledi. "nasssı yaniii?!" dedim, 40'tan fazla göstermiyodu çünkü. sonra da başladı gençliğinin sırlarını anlatmaya: robin sharma, meditasyon, tanrı, inanç, pozitif enerji.... ayyyy! gerildim! hiç gelemem öyle şeylere! hele robinşarmalara! ne o öyle abi! kendimi bildim bileli aynı şeyi yazıyolar anlatıyolar bu adamlar, hayvan gibi de para kaldırıyolar af buyrun. "ferrarisini satan bilge"ymiş. hadi diyelim, hakkaten çok manyak bi Bilgi'ye eriştin, bu öyle uluorta anlatılır mı? hadi anlattın, isteyen öğrensin dedin, kitap diye basılıp satılır mı bu kardeşim? ayıp değil mi? uzakdoğu olayını da kapitalizmin oyuncağı yaptınız ya, pes! bre allahın gavuru, sen kiiiiiim bilgelik kim?! neyse.. susuyorum.. ha bi de, sergi sonunda gösterilen belgeselleri bile izlemedim, koşup eve geldim çalışayım diye.. ve çalışamdım tabii ki.. sanırım man from earth'ü o zaman izledim kardeşimle.
bi deeee.... 22 şubat'ta cevahir sahnesi'nde "bir anarşistin kaza sonucu ölümü"ne gittim. hayatımda izlediğim en iyi oyunlardan biriydi. her şeyiyle harikaydı. iyi ki "ben ruhi bey nasılım"a bilet bulamadım da buna aldım. (ruhi bey de tam efsane oldu. hiç mi bilet bulunmaz bu oyuna kardeşim! bi ben seyredemedim uğur polat'ı..) atilla şendil aşmış. oyun hakkında çok şey yazmak istiyodum aslında.. ama aradan bu kadar zaman geçince hem unuttum hem de boşverdim. kendim bile sıkılıyorum düşünmekten aynı konu üzerinde.
onun dışındaaaa... bütün vaktimi "nolucak bu memleketin hali" diye hayıflanmakla geçiriyorum. hayıflanmıyorum da aslında, direkman küfrediyorum. gizlimiz saklımız yok. elitistin allahı oldum, türkiye'yi 60 milyonuyla yakma hayalleri kurmaktan bile vazgeçtim. bir ada devleti kurmaya karar verdim. anarşist düzen. ağaçlardan muz filan toplayıp yicez işte. bol sanat, kitap, felsefe, müzik, film... (dışardan tedarik etcez tabii biçok şeyi, kendimizi hapsetmicez adaya. sadece içerde gerektiği kadar çalışılcak.) bi de tabii ki "savaşma seviş" mantığı. ehe!
hayvanları insanlardan daha çok sevmek üzereyim. makyajdan gözenekleri tıkanmış karılar başlarını örtme özgürlükleri kısıtlanıyo diye akıllarında protesto ederken uzaktan akrabalarımızı seyretmeyi daha uygun buluyorum:
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
"Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur." - Salman Rushdie
3 comments:
tek bir düzeltme einstein doğduğunda bindirilseydi şimdi 17 yaşında olacaktı yanlış bilgi vermeyiniz özgün hanımcım
var ya, seni keserim. iki tane ışık hızına çok yakın var. biri en yakını. onda da 1 günlük oluyo. öbüründe 17 oluyo. git ordaki şeker çocuğa sor..
Man from earth? Nassi yani??
Ben saskinlik icinde kesfediyorum blogunu haberin olsun! Yok, yok, iyi anlamda dedim :)
Post a Comment